Ramazan Çakırcı Yazdı: Bir halk destanı; 15 Temmuz

Boğaziçi Köprüsü tek yönlü kapatılmış, askeri araçlar yolu kesmişti. Ters giden bir şeyler vardı.

Boğaziçi Köprüsü tek yönlü kapatılmış, askeri araçlar yolu kesmişti. Ters giden bir şeyler vardı.

27 Mayıs’ı okumuş, 12 Eylül’ü görmüş, 28 Şubat’ı yaşamış olan milletimiz, Allah’ın korkuyu kalplerinden söküp aldığı o gecenin en karanlık anında minarelerden yükselen ezanlar eşliğinde meydanlara koştu; tank paletlerine ve kalleşçe sıkılan kurşunlara rağmen…

Sicim gibi yağan mermiler, onlarca kahramanı Rahmet-i Rahman’a kavuşturdu. Hak davanın öncüsüydü onlar.

Haberi alır almaz, ayağa kalkarak, yumruğunu sıkarak alanlara koşan milyonlar, “Darbe öyle olmaz, böyle olur!” dediler. Ülke savunmasıydı, bunun adı.

Tıpkı İstanbul ve tüm yurt sathında olduğu gibi Ankara’da da konuşlanan Milli Güçler, mevzilere sahip çıktı. Karadan, havadan yapılan hücumlara aldırmadan, “Ölürsek şerefimizle ölelim, bir ölür bin doğarız!” mesajını veriyordu, dosta düşmana.

Allah’tan, Ankara’da deniz yoktu, yoksa bir cephe de oradan açacaklardı.

Bir kamyon… Şoför mahallinde iki kadın… Römorkta onlarca genç, ellerinde bayraklarla, tankın önünü kesiyor, tankın her yanı bir anda arı kovanını saran bal arıları gibi oluyordu.

Nasıl bir imandı Allahım! Yeni bir İstiklal harbi mi yaşanıyordu.

İşte bir kadın daha… Cuntacının önünü kesmiş, şoförü tek hamleyle aşağı indirmiş, direksiyona geçip, aracı sakin bir limana çekmeyi başarmıştı.

Bir başkası tankın önüne yatmış, avazı çıktığı kadar bağırıyordu: “Canımı veririm, lakin çiğnetmem toprağımı!”

Gençler… Soylu bir davanın neferi gençler!

Minarelerden yükselen ezan sesleriyle karışan “Allahu Ekber!” nidaları ile yeri göğü inleten gençler!

İşte o alay edilen, ‘facebook gençliği’ diye dalga geçilen, “Ne olacak bu gençlerin hali, gençlik elden gidiyor!” diye kaygılanılan gençlik, bu gençlikti.

Devletine milletine sahip çıkmanın destanını yazan gençler, bayraklaşan gençler, dipdiri gençler!

Demek ki ülkede gençlik sorunu yoktu. Din baronlarıyla, onların boyunduruğundaki apoletli maşalar sorunu vardı.

Gençlik, “Zulüm kimden gelirse gelsin zalime karşı, mazlum kim olursa olsun mazlumdan yana!” Ömer ölçüsünü düstur edinmiş, yürüyor; eve girmek bilmiyordu.

Başkomutan, “Alanlara çıkın!” mesajını vermeden bir saat önce, 81 il 957 ilçe meydanı, halk güçlerince kontrol altına alınmış, insan seli mahalle aralarına ulaşmış, tsunamiye dönüşmüştü.

“Onların bir tuzağı varsa, Allah’ın da bir tuzağı vardır. Allah’ın tuzağı daha hayırlıdır.”

Demek, darbeyi gece yarısı yapacaktın, halkı uykuda faka bastıracaktın, katliam yapacaktın, halkı birbirine düşürüp iç savaş çıkaracaktın, öyle mi?

Yüce Yaradan, ağzı dualı, gönlü imanlı milleti korumaz mı sandın? Beşer ölçün şaştı işte. Postundan kalk da, yüzleş günahlarınla; utanacak yüz kalmışsa!

Günah galerin ne de yüklüydü!

‘Savunan Adam’ın partisini kapatma fikri senden çıkmış, localara akıl vermiştin. Halkın parasıyla açtığın evlerden, yurtlardan, okullardan, dershanelerden halkın çocuklarını kovmuştun.

“Ya peruk takın ya çekin gidin evlerinize!” deyip kış ortasında yüzüstü bırakmıştın, Sümeyyeleri, Zeynepleri…

28 Şubat’ın sivil ayağına yılışmış, “Dünyanın bütün buketlerini sunsam sana az gelir!” aymazlığıyla boynuna çelenk asmış, hiç de sıkılmamıştın.

Öteki postalcı, halkın iradesiyle seçilen vekile, “Burası Cumhuriyete başkaldırma yeri değildir, bu hanıma haddini bildirin!” derken, en büyük desteği senden alıyordu.

Seninle açık açık konuşalım: Sen tıpkı yularını eline alanlar gibi bu halkı, bu toprakları, bu ülkeyi hiç sevmedin. Hasis bir kadrolaşma sevdasıyla aileleri parçaladın, nifak tohumları ektin bu topraklara…

Belli ki seninkiler, 40 yıldır, bölücü teröre bir kurşun sıkmamış, gizli bir planı beraber yürütmüşsün, Uludere’de 34 vatandaşımızı katlederek 15 Temmuz için prova yapmışsın.

Bu halkı ne sandın? Höt deyince hizaya geçen pısırık haşhaşilerin değil onlar.

Mavi Marmara katillerini koruyan sen, ‘otorite’siz mi kaldın yoksa!

İşte Allah, ipliğini pazara çıkarır böyle. Yüzüstü bırakır, yapayalnız kor. Güç odakların hani, darbe basının nerede, silahşor olmuş kalemşorların hangi deliğe girdiler?

Zinde güçlerin, hangi karanlık muhbirin sığınağına saklandılar? Çıkmayacaklar mı sanıyorsun, girdikleri delikten?

Kredin bitti, masken düştü, dostların terk etti seni. Çıkar ipliğiyle dokunan kumaştan elbise olmazdı, anlamadın mı? Ama çok önemli bir aktörü belki unutmuştun. Bir mesajla meydanlara inecek 1 milyon Memur Sen ailesini.

Memur Sen, soysuz kalkışmanın daha ilk saniyelerinde, 1 milyon üyesini, aileleri ve komşularıyla meydanlara çağırırken, darbenin başarısız olacağı belliydi.

Üç atımlık barutun varmış, tükendi sonunda.

Yarım asırdır sürdürdüğün fasit davanın sonuna geldin. Şimdi hesap vereceksin Hakk’ın huzurunda, halkın önünde, yalnız sen mi? Tabi ki hayır, senin yularını eline almış olanlar da…

Her kışın bir baharı vardır ama senin ve sahiplerinin kışı yeni başlıyor. Daha bugünler iyi günlerin, zemheri soğuğunda titre bakalım. “Ne kadar etabın varsa getir!” demişti Başkomutan, anlasana!

Ramazan Çakırcı

Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Yardımcısı

31 Tem 2016 - 16:05 - Gündem


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Memur Postası Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Memur Postası hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Memur Postası editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Memur Postası değil haberi geçen ajanstır.