Cumhurbaşkanı Erdoğan: Ulusal güvenliğimiz neyi gerektirirse onu da yapacağız

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İran ve Rusya ortak arayışı sürdürdükçe, biz de tabii bunu sürdüreceğiz, buradan taviz vermeyeceğiz. Ulusal güvenliğimiz neyi gerektirirse onu da yapacağız." dedi.

İSTANBUL

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ATV-A Haber ortak canlı yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Soçi'deki Suriye Zirvesi'ne ilişkin soru üzerine Erdoğan, Astana sürecinin alt başlıkları olarak Soçi zirvelerini başlattıklarını dile getirerek, birinci turda Soçi'den başlayıp, Ankara, Tahran olarak devam eden, şimdi ikinci turunda tekrar Soçi'den başlayan görüşmelerin beşincisini de Türkiye'de yapacaklarını aktardı.

Türkiye'de gerçekleşecek zirvenin hangi vilayette yapılacağına henüz karar verilmediğini ifade eden Erdoğan, bunun daha sonra bildirileceğini vurgulayarak, "Diyebilirim ki bu buluşmamız da gerçekten çok çok verimli, faydalı oldu. En azından Fırat'ın batısında başta şu anda İdlib olmak üzere, tabii bunun dışında Münbiç olmak üzere bunları masaya yatırdık. Cerablus'u, El Bab'ı masaya yatırdık. Fakat aslolan nedir? Münbiç'teki terör örgütlerinin YPG, PYD, bulundukları yeri terk etmesi. Nereden? Münbiç'ten çıkmaları gerekiyor ve bunlar bize daha önce verilen sözler gereği Fırat'ın doğusuna kaydırılması gerekiyor." diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu anda bu konuda atılan bir adım olmadığını dile getirerek, şöyle devam etti:

"Çünkü Münbiç aslında bu terör örgütlerinin yeri değil. Burası yüzde 85-90 itibarıyla Araplara aittir. Ama bu söz Obama döneminden bize verildiği halde yerine getirilmedi. Tabii Sayın Trump döneminde de bu söz verildi, yine yerine getirilmedi. Şu anda hala bu terör örgütleri burada duruyor. Peki, şu anda bunların buradan çıkması diye bir şey söz konusu mu? Hala bize söylenen 'çıkacaklar, terk edecekler'. Tabii bu arada da Münbiç'in dışında da şu an İdlib büyük önem arz ediyor. 300-400 bin insanın bulunduğu bu yerde çok ciddi sınamalar oldu ve burada eğer bu sınamalar neticelenmiş olsaydı ülkemiz çok ciddi bir iltica akınına yine uğrayacaktı. Şu anda bizde 3 milyon 600 bin mülteci var. Ama bu arada 310 bin mülteci, Türkiye'den geri döndü. Nereye geri döndü? Bir kısmı Cerablus'a, Afrin'e, öbür tarafta da El Bab'a. Böyle bir dönüş başladı. Güvenliği sağlanan bölgelerde bu dönüşler oldu. Fakat biz tabii bu dönüşleri yeterli bulmuyoruz. Bizim arzumuz bu dönüşlerle birlikte o insanların mutluluğunu tesis ve temin etmek. O insanlar şu anda bu dönüşle beraber bir huzur yakaladılar."

"Ulusal güvenliğimiz neyi gerektirirse onu da yapacağız"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Afrin'de, Cerablus'ta, El Bab'ta okulları, hastaneleri yapıp, altyapıyı oluşturduklarını ifade ederek, "Bakıyorsunuz futbol sahalarında artık kendi aralarında adeta bir lig oluşturma durumuna geldiler. Bunlar tabii yeniden bir kaynaşma, yeniden bir millet, halk olduklarını anlama fırsatı verdi. Bunu sağlayan da Türk Silahlı Kuvvetleri oldu. Bizim özellikle yardım kuruluşlarımız oldu." dedi.

Bu kapsamda şu ana kadar 35 milyar dolar gibi bir rakam harcandığına işaret eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Peki Avrupa Birliği verdiği sözü tuttu mu? Tutmadı. Bize şu ana kadar söz verdikleri 3+3 milyar avroydu. Peki verilen nedir? 1 milyar 750 milyon avro. Bunun dışında bir de Dünya Mülteciler Komiserliğinden 750 milyon dolar gibi bir destek geldi. Söz var ama icra yok. Şimdi bütün mesele, olsa da olmasa da biz tabii Türkiye olarak hep dedik ki 'veren el olacağız.' Bunda da dünyada, özellikle tüm ülkeler arasında milli gelire oranla en az gelişmiş ülkelere yardım noktasında Türkiye bir numara. Bazıları, Amerika diyor 'biz bir numarayız' hiç alakası yok. OECD'nin rakamları var. OECD'nin rakamlarında da Türkiye'nin bir numara olduğunu görüyoruz. Soçi bu noktada öyle bir zirve oldu ki ilk Soçi'den bu yana bu gelişmekte oluş çok farklıydı. Herkes artık Türkiye'nin gücünü ve bu noktadaki samimiyetini anladı, anlıyor. Bir diğeri de tabii Türkiye'de artık Suriye'de düzenin kurulacağı izlenimi oluşmaya başladı. Bu da önemli. Yani bunu bizler iktidar olarak hamdolsun bu süreç içerisinde sağlamış bulunuyoruz. Yeterli mi değil? İran ve Rusya ortak arayışı sürdürdükçe, biz de tabii bunu sürdüreceğiz, buradan taviz vermeyeceğiz. Şunu da söyleyeyim, ulusal güvenliğimiz neyi gerektirirse onu da yapacağız."

"DEAŞ'ın artık kırıntıları var"

ABD Başkanı Trump'ın 24 saat içerisinde Suriye'ye dair çok önemli bir açıklama yapacağının duyurulması hatırlatılarak, "Trump'ın ne açıklamasını bekleyebiliriz?" şeklindeki soru üzerine Erdoğan, şu yanıtı verdi:

"Trump'ın biliyorsunuz şu anda bir para talebi var. Bu para talebinin Kongre'den çıkması gerekiyor. Şu anda itibarıyla bu henüz çıkmış değil. Bu konuda da çok farklı yöntemleri kullanmak istiyor ama demokrat üyeler bunu üst mahkemeye götürme durumundalar. Böyle bir durum var. Bir diğer taraftan da bakıyorsunuz hala DEAŞ'ı adeta 24 saat içerisinde temizleyeceğini Sayın Trump iddia ediyor. Bu olur mu olmaz mı ayrı bir konu, zaten DEAŞ'tan orada ne kaldı ki? DEAŞ'ın artık kırıntıları var. Bu konuma gelmiş vaziyetti. Buradan da ben şunu anlıyorum, bunu söylemek suretiyle acaba 'Demokratları yanıma alabilir miyim, onların desteğini alabilir miyim?' böyle bir anlayış da olabilir diye düşünüyorum. Şu anda tabii yarınki açıklamada şunu bir defa kesinlikle söyleyecektir diye düşünüyorum, hani kırıntıları kaldı diyorum ya, diyecektir ki 'DEAŞ'a karşı zaferi kazandık.' Yani bir zafer ilanı olabilir. Bu ilanı yaparken de burada tabii DEAŞ'ın coğrafi hakimiyetini sonlandırmak gibi bir dert yok. DEAŞ'ı tamamen bitirmek ve DEAŞ'a kaynaklık eden özellikle ortamı sonlandırmak olabilir. Başka bir şey de olmaz diye düşünüyorum."

Amerika'nın Suriye'den çekilmesi

ABD Başkanı Donald Trump'ın göreve geldiğinden bu yana yanındaki generallerin sürekli değiştiğini belirten Erdoğan, bu değişimlerin bir şeyi ortaya koyduğunu, burada yönetici olarak kalabilmenin kolay bir iş olmadığını gösterdiğini söyledi.

Trump'ın özel sektörden gelmesinin önemli olduğunu, zamanı geldiğinde şirket mantığıyla yönettiğini ifade eden Erdoğan, kendisinin de özel sektörü bildiğini dile getirdi.

Erdoğan, "Trump yönetimi Suriye'den çekilme konusunda kendi içinde uzlaşıdan uzak bir görünüm sergiliyor. Diğer taraftan Amerika'nın Suriye'den çekilme kararını yakından takip edeceğimizi en başından beri hep konuşuyoruz, söylüyoruz. Niye? Kendi planlarımızı hayata geçirme noktasında bunu kullanmakta da kararlıyız. 911 kilometre sınır var ve bu sınırın herhangi bir tehdide açık olmaması lazım. Burası bizim için bir terör koridoru olarak hep kullanıldı. O tür ifadeler kullanıldı." diye konuştu.

Kobani döneminde eski ABD Başkanı Barack Obama'nın kendisini arayarak "Kobani'de bize yardımcı olun, oradaki Kürtleri kurtaralım. Aksi taktirde 24 saatte bu insanlar yok edilecek." dediğini belirten Erdoğan, kendisinin de Obama'ya "Niye yok edilsin. Bizim kapımız her zaman açık o ayrı mesele ama sizin güvenceniz varken, bizim güvencemiz varken niye yok edilsin." dediğini söyledi.

Erdoğan, sonrasında ise ABD'nin oradakilere helikopterlerle silah desteği vererek orada adeta bir terör örgütü oluşturduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:

"Silahları mühimmatlarıyla beraber hepsini daha sonra tespit ettik. Sonunda ne oldu? 300 bine yakın Kobani halkı Türkiye'ye göç etmek durumunda kaldı. Onları da korumamıza aldık. Onların büyük bir kısmı hala ülkemizde, bizim güvencemiz altında. Bir de kalkıyorlar utanmadan, sıkılmadan 'Türkiye Kürtlere düşmanlık ediyor.' Bu nasıl düşmanlıktır ya. Kobani'den gelenler şu anda Türkiye'de yaşıyor. Türkiye onlara her türlü güvenceyi vermiş, her türlü korumayı yapıyor. Bize 'Böyle böyle Kürtlere olumsuz yaklaşımlarınız varmış.' Elinize, dilinize dursun ya. Bilmeden bunları nasıl söylüyorsunuz, nasıl konuşuyorsunuz. Bizim derdimiz terör örgütleriyle. Biz teröristlere karşıyız. Kürtler benim vatandaşımdır, kardeşimdir. Benim partimin içerisinde sayısal olarak ciddi oranda Kürt vatandaşlarım vardır. Ayırmak diye bir şey olmaz."

FETÖ elebaşı Gülen'in iadesi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in iadesine ilişkin, maalesef Amerika'nın hala samimi davranmadığını belirterek, şöyle konuştu:

"Biz onlara karşı her türlü samimiyetimizi şu ana kadar gösterdik. Terör örgütlerinden gelenler vardı 12, 13 tane. Biz bu teröristleri bizden istedikleri zaman, El-Kaide'den vesaire, bunları kendilerine verdik. En son aramızda çok ciddi bir sıkıntı konusu olan Evanjelik Papaz Brunson konusunda da yargımız burayı iyi niyetle ele almak suretiyle, adli kontrol değil de tahliye kararı çıktı. Tahliye kararıyla gönderildi. Bunlar karşısında FETÖ Amerika'da yargılanan birisi değil şu anda. Yargılanan birisi olmadığı halde FETÖ'yü, ülkemizde onunla ilgili bu kadar verilmiş kararlar varken, onunla ilgili 85 klasör dosyası gönderdik. Bunlar ortada. Sadece bir deport edecek. Gönder dostluğumuzu görelim. Ondan sonra bakıyorsunuz, zaman zaman 'Filancayı da gönderin.' Kusura bakmasınlar. Bu bizim aramızdaki gerginliği artırıyor. Orada bu yaklaşım, bu anlayış olunca bizde arka arkaya soru işaretleri doğmaya başlıyor. Bu soru işaretlerine halkım cevap aradığı gibi biz de cevap arıyoruz. İçeride bunların köklerini kuruttuk. Kurutmaya devam ediyoruz. Daha bitmedi. Bu virüs öyle yaygın ki tam bir metastaz yapmış. Biz diğer kısımları da çökerteceğiz. Müttefiklerimiz maalesef gerekli adımları atmıyor. Atmasın."

Erdoğan, gereken adımlar atılarak jandarma, polis, asker, nerede varlarsa FETÖ'nün üzerine gidildiğini ifade ederek, bu dönemde de seçim arifesinde hepsinin değişik yerlerden palazlandığını, mahkemelerde de daha önce söylediklerini inkar ettiklerini söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "(FETÖ'cülerin iadesi) Biz iade sürecinin şu anda takipçisiyiz. Bir kısmını paketledik, yeni paketler de gelecek." dedi.

FETÖ'cü emniyet müdürünün kaçmaya yeltendiğini, yine BoraJetin patronunun yanındaki bir kişinin de kaçmak üzereyken yakalandığını dile getiren Erdoğan, bu işi yakın takipte tutmaya devam edeceklerini anlattı.

Cemal Kaşıkçı cinayeti

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cemal Kaşıkçı cinayetine ilişkin soruşturmada elde edilen bütün belge, bilgileri A'dan Z'ye vermediklerini ifade ederek, gelenlere önce bu operasyon esnasında nelerin olduğunu dinlettiklerini, bazılarının bundan bir şeyler çıkardığını ama bazılarının da "Siz ne çıkaracaksınız." diye hala beklediğini anlattı.

Turkuaz Grubuna, bu konuda ortaya konulan eserlerle ilgili teşekkür eden Erdoğan, eserlerin sadece Türkçe değil, İngilizce ve Arapça olarak yayınlanacağını söyledi.

Erdoğan, bunun belki de binlerce, 10 binlerce yayınlanması gerekeceğini vurgulayarak, "Oradaki bütün belgeler, bilgiler hakikatler hele hele o kronolojik yapı, dünyada inanıyorum ki o ilgilenen mahfilleri, birinci derecede yazılı, görsel medya, sosyal medya bununla çok ilgilenecekler, bunlar ilgilendikçe Suudi Arabistan'ın göreceksiniz tutuşması farklı olacak. Hele hele Birleşmiş Milletler son atılan adımlarla, onların ortaya koydukları çok önemli. Bundan da öte bir şey daha var. CIA bu konuda bütün ağırlığını buna koymuş değil. Biz Amerika'dan bu konuda çok şey bekliyoruz. Amerika buraya varlığını, ağırlığını koyması lazım. Yani Suudi Arabistan'la olan ikili ilişkiler göz önüne alınarak eğer Cemal Kaşıkçı gibi bir düşünce insanı, bir kalemşör bir tarafa atılabiliyorsa, bugün tandırda yakıldı gibi şeyler de ortaya çıktı. Bu katlanılır bir şey değil." şeklinde konuştu.

Erdoğan, Amerika'nın bir taraftan "Ben dünyada demokrasi, adalet adına varım." dediğini dile getirerek, "Nasıl bir adalet bu, nasıl bir demokrasi. Öbür tarafta Suudiler rahatsız olduklarını ortaya koyuyorlar. Dürüst olalım, açık olalım. Bir Müslüman, kalkıp da bir Müslüman vatandaşına, bırak Müslüman olmayana böyle bir şeyi yapabilir mi?" dedi.

Cemal Kaşıkçı'nın Suudi Başkonsolosluğuna nikah işlemleri için belgelerini getirdiğini, dışarıda da nişanlısının beklediğini, sonrasında da kaybolduğunu anımsatan Erdoğan, daha sonra ise çıktığına ilişkin yalan açıklamalar yapıldığını anlattı.

Erdoğan, 2 uçakla 15 kişinin Türkiye'ye geldiğini, ses kayıtlarında çok açık ve net şekilde "Ben kesmeyi iyi bilirim." dediğini, bu kişinin sonradan da adli tıpçı olduğunun anlaşıldığını ifade ederek, şunları kaydetti:

"Bunlar bu kadar açık ortadayken daha neyi gizleyeceksin. Bu mızrak çuvala sığmaz. Dolayısıyla hala Suudi Arabistan yargılamanın neticelerini açıklamış değil. 'Yargılıyoruz, yargılayacağız.' Tamam yargıla o zaman. Cezasını da açıkla. Herkes rahatlasın ama böyle bir şey henüz söz konusu değil. Bizim cevaplanmasını istediğimiz sorular çok açık, net. Kaşıkçı'nın cesedi nerede? Yerli iş birlikçi diyorsunuz. Kim bu yerli iş birlikçiler? Çok açık, net. Çıkın ortaya konuşun. Talimatı kim verdi? Bu 15 kişi bunu bilmemesi mümkün mü? Bunun failleri bu 15'in içinde. 15 de kendilerine talimatı kimin verdiğini biliyor. Bir başka konu olsa Suudi Arabistan bunları nasıl konuşturur. Bunları çok iyi biliriz."

Erdoğan, "Bizim bu işi uluslararası mahkemeye taşıma noktasında kararlılığımız var." diyerek bu konuyla ilgili gerek Adalet, gerekse Dışişleri bakanlıklarının ve MİT'in çalışmaları olduğunu, cinayetin nasıl, nerede, kimler tarafından işlendiğine ilişkin bilgileri bu yargıyı yapacak olan mercilere teslim edeceklerini söyledi.

Olayın kronolojisinin, ses kayıtlarının teslim edileceğini belirten Erdoğan, "Zaten kimler istediyse bunların bir kısmını dinlettik. Suudilere de dinlettik. Suudilerin istihbaratçıları bile bu bir felaket dediler. Herhalde bunlar morfin aldı dediler. Amerikalılar hakeza aynı söylediler. Fransızlar aynı şeyi. Yani kim bize, 'Bu konuda yardımcı olur musunuz' diyenlere, biz bunu gizlemedik." diye konuştu.

Macron'un 24 Nisan açıklaması

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un 24 Nisan'ı sözde Ermeni soykırımını anma günü ilan etmesine ilişkin soru üzerine Erdoğan, birileri rahatsız olacak diye gerçekleri dile getirmekten geri durmayacaklarını vurguladı.

Erdoğan, modern tarihin ilk soykırımı olarak nitelendirilen 600 bin Katolik'in hayatını kaybettiği Vendee soykırımını hatırlattı. Fransız ordularının 1830'da Cezayir'i işgaline de değinen Erdoğan, şöyle devam etti:

"1839 Gabon, bir sömürge merkezi kurarak burayı bir köle ticaret merkezi haline getirdiler. 1840, Senegal... İşgal sonrası büyük bir Hristiyanlaştırma çalışması başlattılar. Çünkü orası ağırlıklı Müslümandı. 1861-1904, Benin... Süreç içerisinde Fransız işgaline karşı çıkan ayaklanmalar, Fransızlar tarafından kanlı şekilde bastırıldı. 1872-1954, Vietnam. 500 binden fazla Vietnamlı Fransızlar tarafından katledilmiştir. 1881-1884, yine Cezayir. Fransız işgalini sona erdirmek amacıyla çıkan ayaklanmada çok sayıda insan katledilmiştir. Yerli Kanunu adı verilen zulüm kanunları uygulamaya geçirilmiştir Cezayir'de. 1881, Tunus... 1881'de Fransızların yönetimine geçti ve işgale direnenler katledildi, halk Fransızca eğitim öğretime başladı. 1896 Gine... Fransızlar, İslam'ın izlerini silmek için İslami eğitimi yasakladılar ve Hristiyanlaştırma çalışması başlattılar."

"Siyasette yenisin, önce bunun tarihini bir öğren"

Macron'un bunları bilmediğini kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti:

"Macron'a ben söyledim, 'Sen daha siyasette yenisin, önce bunun tarihini bir öğren'. 'Bizim tarihimizde yok' diyor. Bak şimdi ben sana tarih dersi veriyorum. Bunları bir defa iyi öğrenmesi lazım. Bakın çok ilginçtir, 1896-1919 Burkina Faso. Bu ülkeyi tamamen sömürge haline getirdiler. 1903 Moritanya. Moritanya'yı işgal ederek yoğun Hristiyan misyonerlik faaliyetlerini başlattılar. 1911, Çad. Çad'ı tamamen işgal ettiler, İslami eğitimi tamamen yasakladılar. 1916, Kamerun. Müslümanlara baskı uygulayarak misyonerlik faaliyetlerini sürdürdüler. 1917, Cibuti... Orası da Müslümandır. Afar Müslümanları tarafından başlatılan ayaklanmayı bütün insanlık dışı uygulamalarla bastırdılar, ayrıca Müslümanların dinlerini öğrenmelerini engellediler. 1945, yeniden Cezayir'e döndük. 8 Mayıs 1945'te bağımsızlık yanlısı 45 bin Cezayirliyi, kadın, çocuk, yaşlı, genç demeden katlettiler, 132 yıl işgal altında kalan Cezayir'de 1,5 milyon Cezayirli hayatını kaybetti. Buradan tabii Cezayirli kardeşlerime de bu vesileyle seslenmiş oluyorum. 1961 Paris... 17 Ekim 1961'de Fransız polisi, ülkelerinin Fransız koloni yönetiminden bağımsızlığını talep eden silahsız Cezayirli göstericilerin üzerine ateş açarak göstericilerin ölümüne sebep oldu. 1994, Ruanda... 800 bin Tutsi ve Hutu'nun ölümüyle sonuçlanan soykırım hakkında oluşturulan Ruanda Araştırma Komisyonun hazırladığı rapora göre, Fransa ülkede yapılan soykırıma faal olarak katılmıştır. Raporda, Fransa ayrıca soykırımcılara istihbarat, strateji, askeri eğitim desteği sağlamakla öldürülecek kişilerin listesinin belirlenmesine katkıda bulunmakla, silah temin etmekle suçlanmıştır."

"Bizim tarihimizde soykırım yoktur"

Benzer şeylerin yine egemen güçler tarafından dünyanın değişik ülkelerinde yapıldığını hatırlatan Erdoğan, şunları kaydetti:

"Macron, sen önce bir defa bu işi hallet. Bizim tarihimizde soykırım yoktur. Ermeni soykırımı diye sözde bu ifadeyi dikkatli kullan. Önce bu işin bir tarihini öğren. Ermeniler, bizim ülkemizde hiçbir zaman soykırıma tabi tutulmadığı gibi şu anda ülkemizde 100 bin civarında vatandaş, vatandaş olmayan Ermeni var. Bunlar bizim ülkemizde yaşıyorlar. Yaşamaya da devam edecekler. Biz bunların mesela vatandaş olmayanları Ermenistan'a gönderebilirdik ama göndermedik. Çünkü kendi ülkelerinde bunların huzuru yoktu ama şu anda nereden çıktıysa bayram değil, seyran değil eniştem beni niye öptü, Macron çıktı Ermenileri öptü. Hayırlı olsun."

"Avrupa Birliği, ben buna iki yüzlülük demiyorum, çok yüzlülük diyorum"

"Türkiye'nin Avrupa Birliği sürecinde kapıda bekletilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz? AB sürecinde neredeyiz?" şeklindeki soruyu ise Erdoğan, şöyle yanıtladı:

"Avrupa Birliği, ben buna iki yüzlülük demiyorum, çok yüzlülük diyorum, bunu iktidara geldiğimizden bu yana bize karşı hep uyguladı. Bir defa dürüst değiller. Yalanı acayip kullanıyorlar. İşte, şu en son mülteciler olayında bir taraftan kalkıp yüzümüze karşı 'Siz 3,5 milyon mülteciyi ülkenizde barındırıyorsunuz. Size ne kadar teşekkür etsek azdır. Onun için biz de her türlü desteği vereceğiz'... Peki verin... Söz veriyorlar. Yalan dedim ya, 3 artı 3 milyar avro ilk etapta biz size bir destek vereceğiz... Peki şu ana kadar ne verdiler? Şu ana kadar 1 milyar 750 milyon avro verdiler. Nerede gerisi? Yok. Burada bizim bütçemize vermiyor, bunu uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla Kızılay'a veya AFAD'a veriyor. İkide bir karşımıza çıkıyorlar şunu söylüyorlar: 'Hani proje?' Proje dediğin şey ne? Gel Kilis'e projeyi gör, nasıl uygulandı. Kampa gel. Gel Gaziantep'e, oradaki kampları gör. Hatay'a gel, oradaki kampları gör. Her taraf kamp. Gel buraları gör."

"Bizi Müslüman olduğumuz için almıyorlar"

Şu anda 310 bin Suriyelinin Suriye'ye döndüğünü hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "310 bin mülteciye kim bakıyor? Suriye mi bakıyor? Biz bakıyoruz. Şu anda bizim Kızılay ekiplerimiz orada, devlet olarak biz oradayız, askerimiz orada. Bütün bunların hala bakımını biz yapıyoruz." ifadesini kullandı.

Avrupa Birliği ile ilgili süreçte ilk başta 15 fasılla başladıklarını hatırlatan Erdoğan, şöyle konuştu:

"15 faslın olduğu zamanda ben Başbakan olarak liderler zirvesine katılabiliyordum. O zaman da tabii liderler zirvesinde katılan ülkelerin sayısı şimdiki gibi değil, yanılmıyorsam 15 ülkeydik ve daha sonra ne zamanki Sarkozy Fransa'nın başına geldi, Merkel Almanya'nın başına geldi, geldikten sonra bütün bu fasılları 15'ten 35'e çıkardılar. Onunla da kalmadılar bir diğer taraftan da liderler zirvesini de ortadan kaldırdılar. Liderler zirvesini ortadan kaldırırken Türkiye dışında müzakereye en yakın olan ülkeleri aldılar, Türkiye'yi almadılar. Bununla kalmadılar ve bir anda hemen Avrupa Birliği üyelerinin sayıları tırmanmaya başladı. Onlar artarken Türkiye'yi dışarıda tuttular. İkide bir bize ne dediler? 'Bu fasılların gereklerini yerine getirmeniz halinde Türkiye'yi de alırız.' Türkiye'yi almamalarını artık açıklıyorum, ifşa ediyorum. Tek sebebi var, biz Müslümanız, bizi Müslüman olduğumuz için almıyorlar. Çıkın açıklayın bunu, bunu da açıklayamıyorlar. 'Nereden biliyorsun bunu?'... Bunu yine bu ülkelerin içinde görev yapmış Dışişleri Bakanlarından öğrendim. İtirafları... Vakti saati geldiğinde ismini de açıklarım. Bunlar bu kadar açık, net ortada."

Bunları söylediğinde, "Böyle şey olur mu?" şeklinde karşılık aldığını aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bahaneleri şu, 'Sizi nüfusunuz kalabalık olduğu için almıyoruz.' Başta bunu niye demediniz? Türkiye'nin nüfusu oldu 82 milyon. Bundan dolayı Türkiye, Avrupa Birliğine yük olurmuş. Ne yük olacağız? Zaten siz Avrupa Birliği olarak eskiden parasal destekleri veriyordunuz. Şimdi artık bunları da kaldırdınız. Bir arada işte genç nüfus filan falan demeye başladılar. Bunların hepsi yalan." diye konuştu.

Teröre destek veren ülkeler

"Teröre destek olan bir Avrupa görüyoruz. Bu minvaldeki değerlendirmelerinizi de alabilir miyiz?" şeklindeki soru üzerine ise Erdoğan, "Teröre ve terör örgütlerine sadece Avrupa Birliği destek olmuyor ki. Bu konuda şu anda Amerika'nın Suriye'de yaptığı ne? PKK'nın özellikle terör ayağı olan ki zaten kendisi terör örgütü, YPG, PYD bunlar terör örgütü değil mi? Bunlara şu anda Amerika destek vermiyor mu? 23 bin tır ve kamyon, mühimmat, araç, silah, bunlar nereye geldi? Bunların hepsi Suriye'ye geldi. Şu anda bunlar kuzey Suriye'deki üslere, aynı zamanda bu terör örgütünün bulunduğu yerlere bunlar geldi. Bunların hepsi Irak tarafından buraya geldi ve silahlandırıldılar." dedi.

ABD'nin DEAŞ'a karşı mücadeleyi bu örgütlerle yürüttüğünü iddia ettiğini hatırlatan Erdoğan, "Hani 'Kürtler dostumuzdur oyununa geliyorlar ya. 'Kürtlere karşı aman şöyle olmasın böyle olmasın' ne alakası var? Bunlar terör örgütleri. Terör örgütlerine geliyor bu desteği veriyorsun. Bir defa gözleme noktalarında filan tabii Amerika yok. Orada tabii biz 11-12 noktamız var. Bunun yanında Rusya'nın var. İran bile oralara pek girmedi ama Amerika nasıl olsa diyor benim üslerim var, işte 18 tane üssü var. Bu üslerde bütün gerekli olan destekleri onlara veriyor. Bu tür desteklerle de maalesef orada ortamı geren bir yapı söz konusu. Bu terör örgütlerini de Kürtler adına kullandığını söylüyor. Yoksa samimi Kürtlerin veyahut da bunların Kürtleri temsili diye bir şey söz konusu değil." diye konuştu.

"Suriye'de de yine Amerikan silahları piyasada satılıyor"

ABD'nin terör örgütlerine verdiği silahları geri alacağına dair sözlerini hatırlatan Erdoğan, şunları anlattı:

"Ben kendilerine dedim ki, 'Sayın Trump, aynı şeyi bize Bush da söylemişti. Nerede? Irak'ta söyledi. Irak'a Amerika girdiği zaman ne olacak bu hal dediğimizde o zaman Bush bize dedi ki biz buradan ayrılırken bütün seri numaralı bizde olduğu için bu silahları alarak biz buradan çıkacağız ama daha sonra bizim oradaki terör örgütleriyle mücadelemizde baktık ki bütün Amerika'nın silahları orada. Şimdi, piyasada da var. Çünkü bu silahlar götürülmedi. Bu silahlar aynı zamanda piyasaya satıldı. Şu anda Suriye'de de yine Amerikan silahları piyasada satılıyor. Olay sadece bu terör örgütlerinin elinde değil. Geçim kaynakları nereden bunların. Çok ciddi bir silah pazarı var. Silah pazarında da bunlar şu anda satılıyor ama biz bunları kendilerine söylediğimiz halde bunlar hala buradan 'şöyle bir el çekelim, burada bir yanlış var', bunları demiyorlar. Fakat bu gerçekler tabii önlerine devamlı gelecek. En son Hamburg'da yaptığımız G20 Zirvesi'nde bunları yanındaki yetkili adamlarıyla beraber de konuştuk, görüştük. Aynen bunları kullandı. 'Biz buradan çekilirken bütün silahlarımızı alacağız, bunların seri numaralı bizde var' Biz de onlara aksini söyledik, tespitli söyledik ki o zaman aslında bin 250 tırdı, daha sonra bu rakam 23 bin tıra çıktı."

Askerlik süresi

Askerlik süresine ilişkin sorulan soruya Erdoğan, "Belli bir noktaya tabii askerlikte gelindi. Yani nihai noktayı henüz koymuş değiliz ancak yeni askerlik sistemi çalışmalarında bir defa milletimizin askerlikten bağlarını koparmadan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ihtiyacının karşılandığı, bunun yanında yükümlü her vatandaşın askerlik eğitimi aldığı, kamuoyunda olumlu algılanacak bir sistem oluşturmayı hedefledik. Daha önce 3-6-9-12 demiştim ama bu 6- 9-12 şeklinde şu anda belirlenmiş vaziyette. Tabii 6-9-12 şeklinde belirlenirken bunların içerisinde er, erbaş durumu söz konusu. Bunların yanında yedek subaylık aynı şekilde söz konusu. Bunların yanında aynı şekilde yedek astsubaylık da söz konusu. Bunlar olacak." ifadelerini kullandı.

Erdoğan, burada özellikle ihtiyaca göre bazı adımlar atılacağını ifade ederek, şöyle devam etti:

"Mesela bedelli askerlik var, dövizli de var ama dövizli ile bedelli askerliğin karşılığı aynı olacak. Yani diyelim ki, şu kadar avro deniliyorsa, aynen o gün karşılığı nedir? Şu kadar TL. O kadar TL ile adım atılmış olacak. Bu konuyla ilgili işin bir diğer önemli yanı da şu. Gerek 6 ayda, gerek 9 ayda, gerek 12 ayda ki 12 ayı özellikle yedek subaylık olarak da gündeme getiriyoruz. Çünkü yedek subaylık olayını ciddi manada önemsiyoruz. Yetişmiş insan. Bu yetişmiş insanlardan özellikle silahlı kuvvetlerde istifade edelim. Bu konuyla ilgili olarak da, bu 12 olarak gözükse de bunun bir ayı zaten izin olarak geçiyor. Dolayısıyla da burada sadece 3 ay temel eğitim var. Bu temel eğitim yapılacak. Bunun yanında özellikle ücretler noktasında bu eğitim dönemi, askerlik dönemi hepsinde de belli bir ücret kendilerine ödenecek. Bu konuda da herhangi bir taviz söz konusu değil."

Bedelli ve dövizli askerlikle elde edilen gelirlerle, er, erbaş, astsubay, yedek astsubay ve yedek subayların ücretlerini karşılama noktasında planlamalar yapıldığını aktaran Erdoğan, şu anda son noktayı koyana kadar bu çalışmaları sürdüreceklerini, ondan sonra nihai adımın bu çerçeve yürütüleceğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "O çerçeveyi kaybetmeyeceğiz tabii. O da şudur. Burada biz personel kaynağı noktasında herhangi bir sıkıntıya girmeyeceğiz. Erbaş, er noktasında 7 milyon 325 bin 430 kişiden oluşan bir kaynak şu anda var. Aynı şey yedek subaylıkta da 223 bin 274, bu konuda kaynağımız söz konusu. Demek ki buralarda böyle bir sıkıntının içerisine girmeden bu işi bitirme imkanımız olacak." dedi.

Yeni sistemin Türk Silahlı Kuvvetlerin ihtiyacı üzerine çalışacağını dile getiren Erdoğan, "Bedelli ve dövizli noktasında artık bir soru işareti kalmayacak. 'İşte acaba bunun fiyatı ne olacak?', 'bu ne olacak?' artık böyle bir şey söz konusu değil. Sabit bir fiyat üzerinden. O gün diyelim ki şu kadar avro mu? dendi, onun karşılığında TL neyse öbür tarafta da bedelli askerliğin karşıtı o olacak. Bu şekilde bunu sürdüreceğiz. Ama dediğim gibi, 6-9-12 ve yükümlü erbaş-er, bunun yanında yedek astsubay, astsubay bunlar olacak. Öbür tarafta da yedek astsubaylar yanında yedek subaylar olacak. Bu şekilde bu yeni düzenlemeyi bitirmiş olacağız." değerlendirmesini yaptı.

Kartal'da çöken bina

Kartal'da çöken Yeşilyurt Apartmanı'na ilişkin görüntülerin de izlendiği yayında, Erdoğan, şöyle konuştu:

"Siz Kartal'ın belediye başkanısınız ve ikinci dönem orada belediye başkanlığı yapıyorsunuz. İkinci dönem belediye başkanlığı yaparken de yanı başınızda bu olay oluyor ve siz 5 gün sonra oraya geliyorsunuz. Genel başkan ise kendi belediye başkanının oraya ne zaman gittiğinden haberi yok. Hemen diyor, 'benimki bütün gün oradaydı'. Şimdi işin bir boyutu bu. Peki Bay Kemal 21 kişinin şehit olduğu böyle bir vakada, sen neredesin? Sen de oraya bir uğrayamaz mıydın? Ne olurdu yuhalanırdın diye mi korktun? 9 şehidimizin cenazesini kaldırdık. İstifa eden Akif Hamzaçebi o gün oradaydı ama Bay Kemal gene yoktu. Niye yoktun Bay Kemal? Sen nerede varsın ve kalkıp hala oradan AK Parti'ye suçlama yanlışları... AK Parti'nin döneminde mi bu binalar yapıldı? Böyle bir şey var mı? AK Partili belediyelerde böyle bir şey olduğu anda ben savunmam onları, eksiklerini söylerim."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'de belediye başkanlığı dönemi dahil, göreve geldiğinde önceki belediyelerden devraldığı bir şey olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:

"13 emsal vermek suretiyle inşaat ruhsatı veriliyorlardı. İlk defa bunu 3 emsale indiren benim. 3 emsale de indirirken sürekli olarak yüz binlikler bana geldiğinde, hep orayı da makaslamışımdır yerine göre. Bazen 3 emsali 2'ye, 2,5'a indirdiklerim de olmuştur. Çünkü dikey mimariye hep karşı çıktım. Başarılı oldum mu, olamadım. Niye? Bazı yerlerde bizim tasarrufumuzun dışında maalesef... Çünkü her yeri dolaşmıyorsun ki aynı anda. Ama burada böyle bir olay var. 21 şehit var. Sen bir defa o partinin genel başkanı olarak, gelip şöyle bir ziyaret edeyim, bir geçmiş olsun diyeyim demiyorsun. Senin oradaki belediye başkanın 5 gün sonra oraya geliyor. işte alana girişteki halini görüyorsunuz değil mi? Böyle bir olay olmuş, insan bir tevazu içinde üzgünlüğü olur. Özgün bir şekilde oraya gelir. Yok, bakıyorsunuz la teşbih çok farklı havalarda, adeta bir kovboy edasıyla geliyor."

"Sayın Kılıçdaroğlu yalanı çok iyi biliyor"

Erdoğan, CHP'li belediyelerin geçmiş dönemde yaptığı icraatlara ilişkin görüntülerin de izlendiği yayında, "Her şeyden önce Sayın Kılıçdaroğlu'nun neyi bilip, neyi bilmediğini şu izlediğimiz ekrandan çok iyi gördük. Sayın Kılıçdaroğlu yalanı çok iyi biliyor. O işte çok başarılı. 'Türkiye ancak CHP'li belediyelerle belediyeciliği görecek' diyor. İşte ekranda sizler bize CHP'li belediyelerin ne halde olduğunu gösterdiniz. " dedi.

İstanbulluların, 1994 yılında İstanbul'u Recep Tayyip Erdoğan'a teslim ederken, kentte çöp, çukur, çamur, susuzluk, hava kirliliği, pis koku olduğunu, Haliç'in ise bitmiş durumda olduğunu kaydeden Erdoğan, "Çöp dağları almış başını gidiyor ve biz geldik verdiğimiz sözü tutacağız dedik." diye konuştu.

Çöp dağları deyince Ümraniye'deki çöp dağlarının oluşturduğu vahşi çöplüğün patladığı ve 39 kişinin hayatını kaybettiği olay aklına geldiğini aktaran Erdoğan, söz konusu yeri, spor tesisleri haline getirdiklerini anlattı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "CHP belediyeciliği budur Bay Kemal. İstanbul'da su mu vardı? El arabalarıyla bidonları taşıyan anneler, o hanımlar ne çileler çektiler. Yeni bir sektör oluştu o zaman, su istasyonları. Vatandaş suyunu satın alıyor, evinde küveti varsa küvetini dolduruyor ve onunla banyosunu yapıyordu. Şimdiki gibi her evde su falan yok. Sular akmıyor. Böyle berbat bir durum. Böyle bir dönemi yaşadık. Ama biz geldik 140 kilometreden İstanbul'a su getirdik" dedi.

2040 yılına kadar İstanbul'un su sorunu olmayacağını vurgulayan Erdoğan, İstanbul'da hava kirliliğine karşı gazetelerin maske dağıttığını, geldikleri dönemde ilk işlerinden birinin doğal gazı yaygınlaştırmak olduğunu ifade etti.

Göreve başladığında İstanbul'da 50 bin haneye doğal gaz girdiğini anlatan Erdoğan, belediye başkanlığından ayrılıp cezaevine gittiği dönemde bu sayının 1 milyon 250 bine çıktığını, bununla da hava kirliliğine karşı mücadeleyi başarmış olduklarını anlattı.

Erdoğan, Haliç'te adacıklar oluştuğunu ve bütün o adacıkları kaldırdıklarını, balık tutulabilir bir alan haline geldiğini, Haliç Kongre Merkezi'ni inşa ettiklerini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bütün mesele aşk meselesidir. Dertli olmak meselesidir. Derdiniz varsa bunları yaparsınız. Yani Neşat Ertaş'ın dediği gibi 'aşkına koşan yorulmaz'. Öyle koştuk ve İstanbulumuzu da bundan kurtardık. Bay Kemal'in de şunu öğrenmesi lazım. Çöp, çukur, çamur, bunları sıfırlayan AK Parti'dir, Refahtır, benim önceki partim. Daha sonra aynı istikamet ki bizimki bir belediyecilik ruhu. 1994'te başlamıştır ve öyle devam etmektedir. Tabii bu

nun yanında da yolsuzluk, yokluk, yasaklar, bunlar da o dönemde kalkmıştır."

"İlçelere varıncaya kadar hastaneler inşa ettik"

Erdoğan, sağlıktaki dönüşümün sorulması üzerine, Kemal Kılıçdaroğlu'nun SSK Genel Müdürü olduğu dönemi gördüklerini, o dönemde hastanelerde ölenlerin rehin alındığı tabloları da bildiklerini dile getirerek, "Ölmüş ya... Onu bırakmıyorlar. Genel Müdür kim? Bay Kemal. Ya ölmüş, 'parayı getireceksin öyle alabilirsin'. Bu dönemler yaşandı." ifadelerini kullandı.

Erdoğan, o dönemde ilaç olmadığını, SSK'lıların eczanelerden ilaç alamadığını, hastanelerin eczanelerinde de yazılan ilaçların tamamının bulunamadığını dile getirerek, artık böyle bir sorun olmadığını, kim olursa olsun vatandaşın istediği eczaneden gidip ilacını alabildiğini kaydetti.

Artık herkesin istediği hastanede tedavisini olabildiğini, SGK ile anlaşması olan özel hastanelerde de bunun geçerli olduğunu anlatan Erdoğan, "Bir ara mesela Bay Kemal, yalanı iyi biliyor dedim ya, hastanelerde artık ameliyatlar durdu yalanını da attı. Bütün bunlar Türkiye'de yürürken, biz bir taraftan devlet hastanelerini yürüttük ve her ilde, hatta ilçelere varıncaya kadar hastaneler inşa ettik. Şimdi de benim hakikaten hayalim olan şehir hastanelerine geçtik. Şu anda büyükşehirlerden bu işe başladık. Büyükşehirlerin yanında bazı şehirlerimizde de Yozgat, Isparta gibi, oralarda da şehir hastaneleri yaptık." diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şehir hastanelerinde her şeyin daha otomatik bir sisteme bağlandığını, kadroların daha da güçlü olduğunu aktararak, yaklaşık 3 bin 600 yataklı Bilkent'teki Ankara Şehir Hastanesi'nin çok yakın bir zamanda açılışının yapılacağını söyledi.

Bilkent'teki şehir hastanesinde hasta kabulünün de başladığını ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:

"Bunu yıpratmak için bile ne diyorlar biliyor musun? 'Yol yok.' Ne demek yol yok? Yolu da var, çok çok büyük, fazlasıyla yeter otoparkı da var. Şu anda 6 binin üzerinde ambulansa sahibiz. Bu noktalara geldik. Bu şehir hastanesinde bu yatak kapasitesiyle diğer komşu hastanelerden oraya taşınmalar başladı. Çünkü vatandaşımızın orada çektiği çileler son bulsun diyoruz. Atatürk Eğitim Hastanesi taşındı. Şimdi Dış Kapı falan onlar taşınıyor, taşınacak. Böylece buralardaki sıkıntılar da süratle buraya taşınınca zaten biter. Orada artık bir sıkıntı falan inşallah kalmayacak. Ambulans servisleriyle, her şeyiyle ve hep söylüyorum, doktor noktasındaki sayıyı daha da artırmak gayemiz var. Sağlık memuruydu, hemşireydi bütün bunlarda sayıyı daha da artıracağız. Sağlık Bakanımızın da ifade ettiği gibi, burada çok ciddi bir eleman ihtiyacımız olacak. Bunlarla beraber de bu şehir hastanesinde güçlü ekipmanlarla, ekiplerle, burada ileri bir teknoloji kullanılacak. Aynı şeyi mesela, burada şimdi Olimpiyat Stadı'nın yanında bir şehir hastanesi yine yapılıyor. Kısa bir zaman sonra da Anadolu Yakası'nda da Samandıra bölgesinde bir şehir hastanesini de başlayacağız. Şu anda proje çalışmaları tamam, ihale çalışmalarına başlayacağız. Kartal'daki enkazda yaralıların kaldırıldığı hastanenin hemen bitişiğinde ayrıca devlet hastanesi yapıyoruz. O bittiği anda da zaten şu anda kullanılan yeri devre dışı bırakacağız."

"Mahalle baskısı nerede ve nasıl yaşanıyor, herkesin çok iyi görmesi lazım"

Sanatçı Ferman Akgül'ün konser için gittiği Avustralya'da rahatsızlandığı ve orada aldığı sağlık hizmetinden memnun kalmadığı, bunun üzerine sosyal medyada Türkiye'nin sağlık sisteminin daha iyi olduğuna dair yaptığı sosyal medyada paylaşımının ardından bir "linç kampanyasının" yürütülmesine ilişkin görüşü sorulan ve "Sizinle toplantı yapan sanatçılar, sporcular, sinemacılar linç kampanyasına maruz kalıyorlar, şahsınız da öyle. Ne diyeceksiniz?" sorusu üzerine Erdoğan, bu noktada üzüldüğünü, ülkede eğer bir ayrımcılık varsa, bunun sanatçılardan veya siyasetçilerden kaynaklanmadığının ortaya çıktığını, tam aksine birilerinin düşünce dünyasına uymayacak hareketler içerisine girildiği zaman bunun yapıldığını aktardı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu durumu 16-17 yıldır yaşadıklarını dile getirerek, "Harbiye Kongre Merkezi'ni yaparken, yanında da biliyorsunuz bir tiyatro var. Biz tabii orayı yaparken dedik ki tiyatroyu da yıkmamız lazım. Neden? Çünkü aşağıda 3 bin kişilik adeta bir opera binası yapıyoruz. Burası öyle veya böyle zaten hafriyatlar yapılırken yıkılacak. Ama biz buraya bunun daha büyüğünü yapalım dedik. Biz daha işe başlamadık hemen bu tiyatrocu olduğunu söyleyenler başladılar aleyhte kampanyalara. Tabii kendilerine birçok konuşmamda ifade ettim 'Biz daha büyüğünü, daha modernini yapacağız'. Hayır, durmadılar. Biz de işimize baktık ve orada 3 bin 300 kişilik dev salonu, opera binasını yaptık. Yukarıda da tiyatro salonunu yaptık." şeklinde konuştu.

O günden bugüne Harbiye Kongre Merkezi'nin sürekli faaliyet halinde olduğunu ifade eden Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Sürekli uluslararası, ulusal toplantılar olsun. Bunun dışında yine değişik yerlerde bizimle beraber herhangi bir etkinliğe gelen kim olursa olsun, Türkiye'nin en popüler sanatçıları her zaman bu tiplerden maalesef sözlü hakaretlere uğramışlardır. İşte ana muhalefetin başındaki zat, kullandığı ifadeye baksana, 'Bu adam, adamlar' falan, bunu kullanıyor. Biz bu sanatçılarımızla nereye gittik? Hanım erkek hep beraber Afrin mücadelesinin yapıldığı dönemde Mehmetçiğimize bir moral aşılayalım diye Genelkurmay Başkanım olsun, kuvvet komutanlarımız olsun hep beraber oraya gittik ve onlarla birlikte orada şöyle bir el ele, kol kola olduk, resimler çektirdik. Bu arada da Sayın Tatlıses başta olmak üzere orada az önce söylendiği gibi Yaylaları, vesaireleri söylemek suretiyle hem askerimize orada ayrı bir coşku aşılama imkanı oldu hem de o dayanışma ruhunu... Bunlar tabii ilk defa yapılmıyor. Bunlar geçmişte sanatçıların her zaman Mehmetçikle moral günleri adı altında buluşmaları olurdu. O moral günleriyle Mehmet güç, kuvvet bulur. Bazı şeylerini unuturdu. Bizim yaptığımız da buydu. Bunu yaptık. Tabii Bay Kemal'in bu tür şeylerden haberi yok. Bu ancak yaşamakla oluyor ve ben tabii sanatçılarımıza yapılan bu saygısızlık, hakaretlerden dolayı da hakikaten her zaman söylemişimdir onlar adına devamlı üzüntülerimi dile getirmişimdir. Ama kim ne derse desin sanatçı zaten sanatıyla, bir defa kendisine olan muhabbeti her zaman kazanacaktır ve biz de her zaman onların yanındayız. Nitekim bu son sinema yasasıyla ilgili attığımız adım da bunun bir emaresidir. Şunu bir defa bilmemiz lazım, bu nefret dili hiçbir zaman kazanamaz, bunu bileceğiz. Tahammülsüzlük, zaten bizim değerlerimize de uygun değil. Onlar istedikleri kadar tahammülsüzlük göstersinler. Şunu bilmemiz lazım, mahalle baskısı nerede ve nasıl yaşanıyor, herkesin çok iyi görmesi lazım. Şu anda benim milletim de işte bu mahalle baskısının nerelerden geldiğini, nasıl olduğunu görmek suretiyle de 31 Mart'ı buna göre değerlendirmesi lazım diye düşünüyorum."

"IMF 1-2 sene önce bizden borç istedi"

Erdoğan, ekonomideki son duruma ilişkin değerlendirmesinin sorulması üzerine de göreve geldiklerinde IMF'ye olan borcun 23,5 milyar dolar olduğunu, o zaman Merkez Bankası'nın döviz rezervinin de 27,5 milyar dolar olduğunu anımsattı.

"Tabii biz şunu bir defa biliyorum, IMF'nin Cumhuriyet Halk Partisi'nin iktidarının, bu SHP olabilir, CHP olabilir, bunların birbirinden farkı yok. Biz bunları biliyorsunuz sesinden tanırız ve 23,5 milyar dolar borçla kucağımızda bulduğumuz IMF'ye biz bir defa taksitlerimizi ödemeye devam etti." diyen Erdoğan, şöyle konuştu:

"Merkez Bankası'nın ise bu döviz rezervi bizi rahatsız ediciydi. Bunun da artması lazımdı. Başbakanlığım döneminde bir ara Merkez Bankası'nın döviz rezervi 136 milyar dolara kadar çıktı. Ama bu arada IMF'yi eritiyoruz. Hatırlarsanız 2008'deki ekonomik krizde de benim bir açıklamam olmuştu. Demiştim ki 'Bu kriz bizi teğet geçer, hiç endişe etmeyin.' demiştim. Şu anda da gelinen noktada da 2013 Mayıs'ında biz IMF'ye olan borcumuzu sıfırladık. Fakat sürekli hep bizim önümüze bu IMF getirilirdi. Eyvallah tamam, bunu biz başlatmadık. Kucağımızda bulduk ama bu işi biz çözeceğiz, çözdük ve bitti. Şimdi CHP yine bunu gündeme getirip duruyor. 'İşte bak göreceksiniz IMF'ye Türkiye muhtaç olacak, böyle bir noktaya geldi.' Daha IMF şurada 1-2 sene önce bizden borç istedi. 5 milyar dolar borç istedi. Ben Başbakanım o zaman dedim ki 'verin'. Bizim vereceğimizi anlayınca IMF borç almaktan çekindi ve vazgeçti. Şu anda IMF diye bir ilişkimiz yok, borç yok, bitti o iş. Ama bu arada biz 80 milyar dolara kadar Merkez Bankası döviz rezervinde bir düşüş yaşadık. Şimdi yeniden toparlandık ve Merkez Bankası döviz rezervi 100 milyar dolara tırmandı. Şu anda yine oraya geldi ve burada kalmayacağız. Bu artış inanıyorum ki devam edecek. Çünkü biz yere bir defa sağlam basıyoruz. Biz diğer ülkeler gibi değiliz."

"Türkiye'ye operasyon çekilmeye çalışıldı"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'ye kur, döviz ve enflasyon üzerinden operasyon çekilmeye çalışıldığını belirterek, "Bununla kalmadılar bir de patates, sivri biber, yok domates, yok bunun yanında çeşitli bakliyat ürünleri vesaire. Dedik ki bakın burada dürüst davranın ve zincir marketlere de seslendik, açık söyledim, eğer bunlar yapılmazsa, bu fiyatlar en uygun yere çekilmezse biz burada adımlarımızı atarız. Biz adımı attık. Şu anda da tabii bu işi Ankara, İstanbul olarak başladık. Bugün Bursa'da 3 tane açtık. Onlar da 10'a çıkacak ama ben 10'da bırakmayın, 30'a felan çıkartın dedim. Bunu yaygınlaştırarak devam ettireceğiz." diye konuştu.

Bu adımın hemen ardından fiyatların yarı yarıya düştüğünü, bununla kalmayıp, zincir marketlerde de rakamların ciddi manada düşüş göstermeye başladığını aktaran Erdoğan, bazı köşe yazarlarının "Bu serbest piyasa ekonomisine terstir." eleştirilerine değinerek, bunun çok ahlaki bir durum olmadığını aktardı.

Serbest piyasa ekonomisinin, haftalık, 10, 15 günlük ürünler için geçerli olmadığını, bunun beyaz eşya, otomobil gibi ürünlerin piyasadaki fiyatlarının belirlenmesinde geçerli olan bir durum olduğunu dile getiren Erdoğan, "Öbür tarafta kalkıp da domatesi, patatesi serbest piyasa ekonomisi içinde belirleyici bir ürün olarak nasıl ortaya koyarsın? Bir defa bunun belirleyici ürün olması lazım ama bunların öyle bir durumu yok ki Bunu sattın sattın, satmadığın takdirde bunlar depolarda zaten çürüyor. Benim vatandaşım da bunu gidiyor olmadık fiyatlarla alıyor. Soğanda bunu yaşadık, çürüdü, sarımsak çürüdü. Ama şimdi Antalya da bu işin içinde, o da giriyor ve böylece benim vatandaşım şu anda ilk etapta bir defa yarı yarıya düştüğünü gördü." değerlendirmesini yaptı.

Erdoğan, seçim sonrası şartların düzelmemesi halinde bunu daha yaygın hale getireceklerini ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bakkallarımıza, küçük marketlere varıncaya kadar onlarla da bunu konuşup, bu adımları atarak çok daha geniş bir satış ağını kurmuş olacağız. Bu tabii marketleri ciddi manada rahatsız edecek. Çünkü bunun arkasından ne gelecek? Eğer fiyatlarda uygun bir yere inmezlerse bu defa biz diğer ürünlere de gireceğiz. Ama bizim kesinlikle bu alanlarda da bulunmak diye bir derdimiz yok. Baktık ki her şey yerli yerine oturdu hemen biz anında çekiliriz, bizim orada kalmak diye bir derdimiz yok. Bizim zaten işimiz başımızdan aşmış vaziyette. Biz daha bu işe girerken siyasette, 'bizim işimiz ticaret değil' dedik. Ama bu konuda da zincir marketler, diğerleri olsun hepsi insaflı hareket edecekler. Çünkü biz hangisinin de ne kadar kazandığını biliyoruz."

Tanzim satış merkezleri

Tanzim satış merkezlerinde kuyruklar oluşmasına ilişkin soru üzerine Erdoğan, iki tür kuyruk olduğunu, birincisinin yokluk kuyruğu, ikincisinin de varlık kuyruğu olduğunu söyledi.

CHP iktidarlarında yokluk kuyruklarının yaşandığını ifade eden Erdoğan, benzin, yağ kuyruklarının bulunduğu, kuyruğa girildikten bir gün sonraya benzin alındığını, yine yağ kuyruklarının da aynı şekilde olduğunu anlattı.

Erdoğan, şimdi ise attıkları adımla varlık kuyruğu oluştuğunu vurgulayarak, vatandaşın ne ararsa şu çadırlarda olduğunu, ucuzluk bulunduğunu, vatandaşın da hükümetten memnuniyetini buralarda dile getirdiğini söyledi.

Vatandaşın dilinin çok önemli olduğunu belirten Erdoğan, "Ama vatandaşın gittiği yerlerle hiç alakası olmayanlar ise neyin sesidir diye bunu duymuyor. Biz sessiz yığınların sesiyiz. Kimsesizlerin kimsesiyiz. Bu anlayışla buna girdik, kararı bu şekilde kabinede aldık. Dedik ki arkadaşlar 'Bu işin artık tek çıkışı var, bu işi biz yapacağız ve nasıl yaptıklarını görsünler.' Bu bütün ülkemize yayılacak. Seçim sonrası hiçbir şey olmayacak. Tam aksine, her şey yerli yerine oturdu, biz çekiliriz. Oturmadı, biz bunu ürün ve şehirlerimiz dahil yaygınlaştırarak devam ettiririz. Tek hedef. Biz bu milletin dertlisiyiz ve milletimize en uygun kalite, en ucuz ürünü getirip dağıtacağız." şeklinde konuştu.

Erdoğan, TESKOMB ve TESK ile bakanların bir araya geleceğini dile getirerek, bunu geçen gün yapılan toplantıda açıkladığını, bir araya gelmek suretiyle adım atılacağını, "Zincir marketlerdeki sıkıntılarınızı el ele verin çözümünüzü ortaya koyun, biz de devlet olarak sizin yanınızda olalım ve bu adımı atalım." dediğini anlattı.

Devlet bu işe girer iddiası içinde olmadıklarını ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:

"Ama devletin bu yolla bir müdahale hakkı var. Bunu yapar. Nedir o? Devlet halkının sıkıntıların yaşandığı dönemde yanında olduğunu göstermesi lazım. Hemen hükümete teşekkür ediyor (vatandaş). Niye? Yanında olduğu için. Şu anda yoldayız. Olay sadece 31 Mart seçimleriyle alakalı değildir. 31 Mart seçiminden sonra da bu yaptığımız müdahale olumlu bir şekilde devam ederse, ne ala biz çekiliriz. Ama devam etmezse o zaman bu önemli bu iki kuruluşla masaya otururuz, onlarla beraber planlamalarımız yaparız. Şu anda ön çalışmalarımız var. Yola ondan sonra o şekilde devam ederiz ve ürün çeşitlemesine de girmek suretiyle."

Millet ittifakı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Millet İttifakı'nın MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin ifadesiyle "zillet" kendisinin söylemiyle "illet" ittifakı olduğunu söyledi.

Bu ittifakın, AK Parti ve Erdoğan karşıtlığı üzerinden kendilerine göre bir yapılanmada olduklarını ifade ederek, şöyle konuştu:

"94'ten bu yana AK Parti'yi çökertememenin, 94'ten bu yana yerel yönetimde AK Partiyi alt edememenin bu bir neticesidir. Çok daha farklı bir şey mi olacak. Ben inanıyorum ki halkım Cumhur İttifakı'na sahip çıkacak. Tıpkı 15 Temmuz darbe girişiminden sonra 7 Ağustos'ta Yenikapı ruhu inşa edelim dedik. Yenikapı ruhu inşa edelim derken cuma akşamına kadar Bay Kemal gelmeyeceğini bildirdi. Öyle baskılar yapıldı ki kendisine içeriden ve dışarıdan Yenikapıya katılmayı son anda kabul etti. Bir müddet geçti, Yenikapı ruhu artık yoktur demeye başladı. Çok fazla geçmedi. Ama biz Cumhur İttifakı'nın temellerini o gün atmış olduk. O günden sonra ilişkilerimiz parlamento, parlamento dışı çok daha farklı bir şekilde gelişti. Böylece MHP ile girdiğimiz bu süreçte, 24 Haziran olsun, ondan sonraki süreç olsun bunu devam ettiriyoruz. Pazara kadar değil mezara kadar, temennim odur ki bu Cumhur İttifakı'nı inşallah devam ettiririz diyoruz."

Erdoğan, Bahçeli ile ikili ilişkileri olsun, görevlendirilenlerin bu noktadaki çalışmalarının Cumhur İttifakı'nı güçlü kılmada önemli imkanlar sunduğunu belirterek, "İlk etapta Sayın Bahçeli ile ortak mitingler de inşallah yapacağız. Çok sayıda belki olmayacak ama çok çok önemli bazı illerde bunu inşallah yapacağız. Bunlar da bizim bu konudaki yan yana samimiyetimizi ileriye taşıması bakımından çok önemli." dedi.

"MHP ile azami müştereklerimiz var"

AK Parti'yle MHP'nin azami müşterekleri olduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Yani bizim müşterek yanlarımız aramızda çok farklıdır. Geçmişten bugüne ve geleceğe. Ben şimdi soruyorum. Ey benim sevgili milletim, acaba bu CHP, HDP, İYİ Parti, Saadet Partisi, bu dörtlünün bırakın azami müştereğini acaba asgari müşterekleri var mı? Yani en az şu konuda müşterek yanları vardır diyebileceğiniz var mı? Örneğin Saadet Partisi ile HDP arasında böyle bir birliktelik olabilir mi? Veya İYİ Parti ile HDP arasında olabilir mi? CHP ile HDP arasında müşterekler olabilir, orada da İYİ Parti ile onların arasında böyle bir müşterek yanların fazla olduğuna ihtimal vermiyorum fakat bunlar basit menfaatler uğruna terör örgütünün başındakileri bile savunur hale geldiler. Örneğin Edirne'deki yatan kişiyle ilgili. Bu kişi bir defa terörist başını savunan, bunun yanında Diyarbakır'da 53 vatandaşımızın ölümüne neden olan kişidir. Bu kişi adeta suça davet çıkarmıştır. Bunun neticesinde de şu andaki konumdadır. İki de bir bakıyorsunuz İmralı'nın anıtını dikmekten bahsediyor. Neyin anıtını dikiyorsun ya. Bu bölücü terör örgütünün başı, bu ülkede her tarafı bunlar kan gölüne çevirmişler. Sözcüleri utanmadan, sıkılmadan konuşuyor. Dediği ne? Domates, biber, patlıcanla ilgili olarak ben bir benzetme yaptım. Ben mermi domatestir demedim, öbür tarafta patlıcandır, demedim. Ya bizim imkanlarımız var. Biz bu imkanları nerede kullanıyoruz, teröriste karşı kullanıyoruz. Onların tabii bu ağrına gidiyor."

Erdoğan, Cudi'de, Gabar'da, Tendürek'te, Kandil'de teröristlerle çok ciddi bir mücadele yürütüldüğünü vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Ama bunların yarası var gocunuyorlar. F16'larımız, helikopterlerimiz, tank, top bunlar şeyler atıyor. Benim askerimin her türlü ihtiyacını en modern şartlarda biz yerine getiriyoruz. Böyle bir harcamanın ekonomik olarak yapıldığı bir dönemde, biz bir adım atıyoruz. Bu adımı atarken de bu ülkede bizi ekonomik olarak terbiye etmeye çalışanlar var. Basit şeylerle. Şunu bilmeleri lazım. Bu 4 tane parti bir araya gelmiş olabilir. 20 çürük yumurtadan bir tane sağlam yumurta olmaz. Şu anda da biz vatanseverlikte, milliyetperverlikte, özellikle azami müşterek olarak tek millet, tek vatan, tek bayrak, tek devlet anlayışıyla zaten bizim MHP ile farklı bir yanımız yok. HDP denilen sözde partinin bizim bayrağımızla yakından, uzaktan bir alakası var mı? Bunların bizim İstiklal Marşımız ile yakından, uzaktan bir alakası var mı? Bunlar kongrelerine bizim bayrağımızı bugüne kadar hiç asmadılar. Zar zor ufak bir bayrağımızı oraya koymaya yeni yeni başladılar. İstiklal Marşı'nı zaten okumadılar. Okumazlar, çünkü onların istiklali bizim İstiklal Marşımıza bağlı değil. Bizim İstiklal Marşımızla biz o terör örgütlerini çökerttik, çökertmeye de devam edeceğiz."

"Bütün devletten alınan paraları onlar dağa gönderdiler"

HDP'nin birçok ilde aday göstermeme kararının sorulması üzerine Erdoğan, "AK Parti'yi nasıl Batı'da kaybettiririz, Doğu, Güneydoğu'yu da nasıl kazanırız?" düşüncesiyle hareket edildiğini belirtti.

Erdoğan, şöyle devam etti:

"Ben tabii, özellikle teröre mesafe koymayan bu dörtlü çeteye, şunu hatırlatıyorum, er veya geç eriyeceksiniz, biteceksiniz. Bu millet, sizin bu yaptıklarınızı affetmeyecek. Kürt kardeşlerimiz şu kayyumlar sayesinde huzur ve belediye hizmeti gördü. Şu Güneydoğu'ya gidip oraları gezdiğiniz zaman şu kayyumlar neler yaptı? Diyarbakır'da bunu göreceksiniz. Her taraf pırıl pırıl oldu. Batıda ne varsa orada da o var. Şırnak gibi yerde, aynı şekilde. Daha önce buralarda HDP belediyeleri vardı. Bütün devletten alınan paraları onlar dağa gönderdiler. Kandil'e gönderdiler. Hizmet yapmadılar. Siirt'te bunu yaptılar, Hakkari'de bunu yaptılar, kayyumlarla bütün bunları şu anda aştık."

Bu kentlerin hizmet almadığını vurgulayan Erdoğan, "Buralar bir aydınlatma görmezdi. Şimdi bunların hepsi buralarda var. Ben vatandaşıma sesleniyorum, 'Ey benim Kürt kardeşim, yine bu oyuna gelecek misin? Bütün bu hizmetler size boşuna verilmedi. Bütün bu hizmetler marifet iltifata tabidir anlayışıyla bunu ortaya koyanları herhalde yalnız bırakmayacaksın ki bu yolculuk 31 Mart'tan sonra da aynı şekilde devam etsin. Şunu da söyleyeyim, biz bu seçilenler içerisinde veya seçilirse bu tür teröre bulaşmış olanlara asla göz açtırmayız. Çünkü biz bu devletin, bu milletin parasını, vergisini bu terör örgütlerinin siyasete sızmış temsilcilerine bundan sonra yedirtmeyeceğiz. Bu konuda kararlılığımız var. Bunu da herkesin bilmesini istiyorum." diye konuştu.

"Yeniden kayyum atanması söz konusu olabilir." denilmesi üzerine Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Aynı şekilde... Çünkü bu ülkede, 780 bin kilometrekarelik vatan topraklarında en ideal hizmetin verilmesini sağlayacağız. Bunun için de bizim vatanperver olanları bir defa bu noktada işbaşında tutacağız. Biz de hazırlıklarımızı buna göre de yapıyoruz ama ben istiyorum ki demokrasi ve demokratik ortamda biz bu adımları, özellikle Güneydoğu'da yaşayan vatandaşlarımla el ele birlikte atalım. Çok hassas davrandık aday tespitlerinde. Mümkün olduğunca bu hassasiyetimize olumlu cevap verecek arkadaşlarımızı seçtik, onlarla beraber de bu yola devam ediyoruz."

CHP'nin durumuna da değinen Erdoğan, "Bakın şu anda CHP, FETÖ ve PKK'ya adeta teslim edildi. Yapılan atamalarda bunları görüyoruz, kendi içlerinde. Bu nereye varır ki? Bir eriyiş içerisinde. İstifalar birbirini takip ediyor. Böyle bir duruşun içerisinde. Fakat AK Parti olarak bizler güçlenerek yolumuza devam ediyoruz." dedi.

Bugün Bursa'da miting yaptıklarını kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bursa'da muhteşem bir miting yaptık. Orada Cumhur İttifakı olarak Yenişehir Belediyesi de Milliyetçi Hareket Partili bir arkadaşımızın aday olduğu bir ilçe oldu. Hatta hatta mevcut belediye başkanımız da oradan belediye meclis üyesi oldu. Böyle de bir dayanışma ruhu oluştu. Bu ruhu, bizler 94 ruhu olarak geleceğe taşıyoruz."

İstihdam

"Bu yıl istihdam seferberliği olacak mı? şeklindeki soru üzerine Erdoğan, bu konuda TOBB ile bir toplantı yaptıklarını, kendilerinden 2,5 milyon civarında bir istihdam seferberliği sözü aldıklarını kaydetti.

Onlardan bu sözün yerine getirilmesini beklediklerini aktaran Erdoğan, şöyle konuştu:

"Henüz onlardan atılmış ciddi bir adım yok ama Hazine ve Maliye Bakanımız da süreci takip ediyor, ben de süreci takip edeceğim. Çünkü bu adımların atılması olmazsa olmaz. Kaldı ki odalardan, borsalardan aldığımız rakamlar da öyle büyük rakamlar değil. Bugün bir tane normal bir fabrika veyahut da bir kuruluş, bir tane, iki tane, üç tane eleman yanına alamaz mı? Rahatlıkla alabilir. Bir de öyle bir şey var ki yokluk felsefesi oluşturulmuş, bunun üzerinden bazı adımlar atılıyor. O gün adeta bir rekabet halindeydiler, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinde ve bu 2,5 milyona yakın rakamı da il il verdikleri rakamlarla o gün orada yakaladık. Şu anda bunun uygulamaya geçmesini bekliyoruz. Bilemiyorum onlar da seçimi mi bekliyor. Oradan gelecek netice bizim için çok önemli ama bir taraftan da şu anda yavaş yavaş turizm mevsimine doğru gidiyoruz. Turizm mevsimine doğru giderken de tabii bütün hizmet sektörü ciddi bir patlamayı oralarda yaşayacak. Hizmet sektöründeki patlamayla birlikte de aslında ciddi bir istihdam piyasası açılmış olacak diye düşünüyorum."

Sanayide ve ihracatta güzel gelişmelerin olduğunu aktaran Erdoğan, "Bunları aşacağımıza inanıyorum. İstihdamda da öyle ciddi bir sıkıntıyı yaşamak diye bir durumumuz olmayacak. Öyle bir yarım puan, bir puan gibi oynamalar olabilir. Bunlar hep aşılacak olan sorunlardır." diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, vatandaşların kendisine ilişkin düşüncelerinin yer aldığı video görüntüleri de izledi. Duygusal mesajların da paylaşıldığı görüntülerin ardından Erdoğan, Mersinli küçük bir çocuğun çay davetinin kendisini çok etkilediğini belirtti. Erdoğan AK Parti'nin bez torba ve çay paketi hediyelerini de hatırlattı.

Erdoğan, kenevirden tekstil ürünlerinin üretilmesinden duyduğu memnuniyeti de dile getirdi.

Futbolda VAR sistemi

Erdoğan, programda futbol gündemine ilişkin sorulara da yanıt verdi. Futbolda VAR sistemine ilişkin tartışmalara değinen Erdoğan, şöyle konuştu:

"Aslında hakemlik olayına çok girmek istemem ancak VAR sistemi eğer bir kontrol mekanizması olarak, onu da kontrol eden ayrı bir mekanizma kurulursa faydalı olacağına inanıyorum ve bunu özellikle diyelim güreşte filan benzer sistem başladı. Futbolda acaba olmaz mı hep bu konuşulurdu. Futbolda da olmasının bazı hatalar yanında ağırlıklı olarak faydalı olduğuna doğrusu inanıyorum ama bir check balans gibi bir sistemin kurulması da orada isabetli olur. Çünkü o telaş içerisinde hakem gelip bakıp acaba orada doğru kararı verebildi mi? Bir check balans sistemiyle ayrı bir hakem heyeti olabilir, onlar da onu takip ediyorsa hata payı orada adeta sıfıra doğru düşebilir. Çünkü kolay değil bu iş. Bir hata, icabında bir penaltı getirebilir, bir hata penaltısını elinden alabilir. Bunlara tabii hakikaten o takıma gönül veren insanlar isyan ettiği gibi yöneticileri de isyan ediyor, burada olduğu gibi."

Cem Öğretir'in "Meclis'te de VAR sisteminin kurulması gibi geçtiğimiz günlerde sohbet olmuştu. Böyle bir görüş de var. Meclis'te kullanılmasına ne dersiniz?" şeklindeki sorusuna ise Erdoğan, gülerek, "O da isabetli olabilir." şeklinde yanıt verdi.

"Yerli bir hocamızın olması benim arzum"

"Milli takım teknik direktörü yerli mi yabancı mı olmalı?" şeklindeki soruyu ise Erdoğan, şöyle yanıtladı:

"Yerli ve milliliği savunan bir Cumhurbaşkanı olarak aslında yerli bir hocamızın olması, benim arzumdur. Nitekim geçmişten bugüne doğru geldiğimizde biz yerli olanlarla başarı kazandık. Dolayısıyla gerek bütün kendi liglerimizdeki futbolcuları tanıma noktasında, onların takibi noktasında yerli hoca çok daha etkili olacaktır ama yabancı benim liglerimde oynayan futbolcuların performansını bilemez. Yerlisi bilir. Niye? Bir defa yıl boyu zaten bütün maçlarda icabında kendi takımı da dahil olmak üzere hepsiyle karşı karşıya geliyorlar. Kim kimdir gayet iyi biliyor. Hepsinin ciğerini okuyor, ruhunu biliyor. Kondisyonda ne durumdadır, fizik olarak ne durumdadır, teknik olarak ne konumdadır biliyor. Bir de gencinden şöyle tecrübelisine varıncıya kadar bunlarla ilgili de oluşturduğu yine o teknik kadrosuyla, çünkü sen kalkıp da hemen bir anda kim var çarşıda pazarda diye bakamazsın, sürekli olarak yetiştireceksin."

İspanya seyahatinde bir yetkilinin futbolla ilgili olarak, "100 binin içinden çekip çıkarıyoruz takımı." dediğini aktaran Erdoğan, "Bu ne demektir? Demek ki çok ciddi bir zincirleri var. O zincir içerisinden çekip çıkarıyorlar. Çıkardıkları ne? Yedeğiyle beraber taş çatlasın, işte 20 kişi. Şimdi artık U ligi, ümit, filan da olduğu için biraz daha yaygınlaşıyor ama bütün bunlarla beraber bir yerli, kendi teknik kadrosuyla beraber, Türkiye bu işte var olduğunu ispat edecekse böyle bir sürecin içerisine girmesi lazım diye düşünüyorum." ifadesini kullandı.

"Şu anda öyle statlarımız var ki Avrupa'da bunlar yok"

AK Parti iktidarı olarak Türkiye'de altyapıya çok yatırım yaptıklarını belirten Erdoğan, şöyle konuştu:

"Şu anda öyle statlarımız var ki Avrupa'da bunlar yok. Bütün spor salonlarına varıncaya kadar, yüzme havuzlarına varıncaya kadar hepsinde. Bunları yaptık, yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz. Ama istiyoruz ki, bütün bunları yaparken aynı şekilde, bir de bunun içeriği önemli. Ankara'da şu an itibarıyla gerek Osmanlı'nın kendi stadı vardı. Eryaman'ı bitirdik, devreye girdi. Ama hepsinde öte 19 Mayıs ki, çok muhteşem bir stadyum yapılıyor. Yanılmıyorsam biz önce bu Avrupa şampiyonasını alırız havasıyla onu 52 bin kişilik düşünmüştük. Fakat şimdi böyle olmayınca biz bunu aşağı çekelim dedik. 42 bin gibi bir şeyi Ankara'da düşünelim dedik. Şu anda arkadaşlarımız onun üzerinde de çalışıyorlar. Gençlik Spor Bakanlığımız vesaire. Hemen adım atacağız ve ihalesini yapıp stadyumun inşaatını da inşallah en kısa zamanda ihaleyi alacak firmayla başlatacağız. Çünkü Ankara için bu önem arz ediyor."

İstanbul'un artık bu noktada doyma aşamasına geldiğini dile getiren Erdoğan, Galatasaray'ın, Fenerbahçe'nin ve Beşiktaş'ın gayet güzel birer stadyumu olduğunu, Başakşehir'in de 17 bin kişilik UEFA standartlarına uygun bir stadyumu bulunduğunu anlattı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bunlarla beraber çok farklı bir yere doğru gidiyoruz. Trabzonspor'un bambaşka güzel bir stadyumu var. Bunun yanında Samsunspor Süper Lig'de değil ama stadyum muhteşem. Öbür tarafta Gaziantep'in, Malatya'nın hepsinin güzel birer stadyumları var. Eskişehir'in öyle. Erzurum'un bu üniversiteler arası oyunlarda yaptığımız bir stadyumu var. Mersin'e Akdeniz Olimpiyatlarında çok kısa zamanda yaptık güzel bir stadyumu var. Antalya'nın 32 bin kişilik muhteşem bir stadyumu var. Yani Konya'nın milli maçımızı da yaptığımız o muhteşem bir stadyuma sahip. Kayseri hakeza öyle. Bütün bunlarda beraber Türkiye'de biz büyükşehirler başta olmak üzere hiçbir yerde dokunmadık yer bırakmayalım istedik. Tüm bu adımları attık ve atmaya da devam edeceğiz."

İzmir'in Akdeniz oyunlarından kalma devasa büyük bir stadyumu olduğunu ifade eden Erdoğan, "Belki bir elden geçirilirse çok daha iyi olacak ama hazır büyükçe bir stadyum. Böylece yani Türkiye'nin bir defa futbol noktasında böyle bir sıkıntı şehirlerimizde yok. Muhteşem kapalı spor salonlarımız var. Bütün bunlarla beraber yüzme havuzlarında yine illerimiz baya iyi. Daha da yüzmeye bizim yatırım yapmamız faydalı olacaktır diye düşünüyorum." şeklinde konuştu.

"Spora yatırım, geleceğimize yatırımdır"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Benim sevgili halkıma, milletime şunu ifade ediyorum. Spora yatırım, geleceğimize yatırımdır. Fakat önümüzde 40-45 gün gibi bir süre var. Yani halkım bu oyunu kullanırken hakikaten yerel yönetimde bir defa bu 94 ruhunu bir kenarda bırakmamalı diye düşünüyorum. Bütün bunların yanında biz 94'ten bu yana ispatı vücud etmiş bir belediyecilikte siyasi hareketiz. Biz cek, cak'la konuşmuyoruz. Yaptıklarımızla konuşuyoruz. İşte CHP'nin elinde bir İzmir vardı. İzmir, Körfez affedersiniz pislikten, kokudan geçilmiyor o halde. İzmir, susuzdu ve o susuz İzmir'e suyu biz getirdik. Neyle? Devlet Su İşleri oraya suyu getirmiştir. Raylı sistemde yüzde 50, yüzde 50 olarak yine orada onu biz yaptık. Şimdi İstanbul'da raylı sistemle nereyi birleştiriyoruz. İzmir'e kadar yine bununla gideceğiz. Giderken de Bursa vesaire bunları da içerisine katıyoruz. Buradan 3 saat gibi bir sürede İzmir'e ulaşma imkanı yakalayacağız.

Geçen Manisa'daydım. Baktım orada bir Sabuncu Bey tüneli yapıldı ki, işi 10-15 dakikaya düşürdü böyle bir durum söz konusu. Orada da yine sağ olsun o zaman Ulaştırma Bakanı idi. Binali Beyin çok emekleri var. Şimdi o Binali bey İstanbul'a Büyükşehir Belediye Başkan adayı oldu. Yani biz tecrübeye öyle sıradan bakmıyoruz. Onunla beraber 'İstanbul gibi bir şehri ben kime emanet edeceğim' dediği zaman ben eğer bir şeye inanıyorsam, bir şeyi seviyorsam bir defa hem inandığım kişiye, hem de başarabileceğine güvendiğim kişiye onu emanet etmem lazım. İstanbul' da kendini ispat etmiş olan bir kişiye bunu emanet ediyoruz. Binali bey. hem bakanlığıyla, hem Başbakanlığıyla bu işte zaten kendini ispat etmiş."

Aynı şeyin Ankara'da da olduğunu anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Şimdi biz Ankara'yı kime emanet ettik. Mehmet Özhaseki'ye. Peki Mehmet bey nereden geldi? 5 dönem, bakın 5 yıl değil, Kayseri gibi bir şehri, şehir yapan bir belediye başkanı. Daha sonra milletvekili olduğu dönemde de kendisini Çevre ve Şehircilik Bakanı yaptım. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı demek bir yerde o da belediyeciliğin daha büyük çapta uygulaması demektir. Şimdi bütün bu görevleri yapmış olan bir arkadaşımı da Ankara'ya getirdik. Çünkü Ankara başkentimiz. Buraya da böyle bir belediye başkan adayı yakışır dedik, onu getirdik. Peki CHP'nin adaylarına bakın. Kantara çıkmaz. Yani ne Ankara'daki, ne İstanbul'daki. Benim aday arkadaşlarımla bunlar kantara çıkamazlar. Yani halkım benim, bunları çok iyi tartması lazım. En büyük terazi halkımın elinde. Onlar en ideal ölçüdür. Ama ne olur. Ankara'yı da, İstanbul'u da kime teslim edeceğini de çok iyi bilmesi lazım."

"İzmir artık AK Parti belediyeciliğine hasret"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, burada İzmir'i unutamayacağını, İzmir'de de sıradan birisini değil, 2 dönem Denizli gibi bir büyükşehri yönetmiş olan, aynı zamanda ekonomi bakanlığı yapmış bir arkadaşını aday yaptıklarını anlattı.

Denizli ile İzmir'in zaten adeta yan yana olduğunu dile getiren Erdoğan, "İzmir'de de kendi özel yatırımları da olan bir arkadaşımız. Dolayısıyla İzmir'e de yabancı değil. İzmir'de de Nihat Bey'le beraber inşallah çok daha farklı bir şekilde İzmir'i inşallah uçuracağız. Çünkü İzmir artık AK Parti belediyeciliğine hasret. Bunu da başarmamız lazım diye düşünüyorum." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan "Bütün büyükşehirler noktasında iddialıyız. Hepsine de gerçekten kalifikasyonu çok yüksek arkadaşları belirledik ve onlarla beraber inşallah bu seçimlerden çıkmamız, oralardaki ehliyeti, liyakati ve hizmeti görme bakımından, hizmet belediyeciliği diyoruz ya, işte bu arkadaşlarımızla onu başaracağız. Milletime bu vesileyle en kalbi sevgilerimi, saygılarımı göndermek istiyorum. Tabii biz millete yüzümüzü dönüyoruz. Muhalefet ise bize sırtını dönüyor. Varsın dönsün ama biz kendimizi bu noktada gittiğim her yerlerde gayet iyi görüyoruz." ifadelerini kullandı.

Yarın da Edirne seyahati olduğunu hatırlatan Erdoğan, diğer illerde de bu çalışmalarını yoğun bir şekilde sürdürdüklerini kaydetti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Temennim odur ki 31 Mart akşamı, milletimizle beraber gülelim ve bütün hedefimiz özellikle memlekete, millete bir güven gelsin." diye konuştu.

16 Şub 2019 - 10:54 - Gündem


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Memur Postası Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Memur Postası hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Memur Postası editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Memur Postası değil haberi geçen ajanstır.