Eğitimde Maneviyat Gerekli mi?

Eğitimde Maneviyat Gerekli mi?

Kainatı yaratan Yüce Allah, eşyanın bilgisini ilk önce Adem(as)'e öğretti. (Bakara:31) Bu anlamda "ilk öğreten/öğretmen" Allah, ilk öğrenen Adem(as)dir.

İlahi takdir programı gereği, Adem'in soyundan yeni nesiller meydana geldi. Bu insanlara "hayatın anlamını öğretmesi için" içlerinden seçtiği Adem'i elçi olarak görevlendirdi. “Öğretim” görevi de böylece Adem(a)'e verildi.

Akıl ve irade gibi değerli melekelere sahip olan bu varlıklar/insanlar vahyin ışığında "doğru yol"a davet edildi. İmtihanın ilkesi gereği her topluma/kavme öğreticiler gönderildi.

İçinde yaşadıkları toplumun dilini konuşan(İbrahim,4) onların arasından seçilen öğreticiler "ilahi görevi"n sorumluluğunu yaşamları sürecinde sabırla ve azimle (Nahl,125-127) yerine getirdiler.

Şeytanın ilk isyanında and içtiği üzere, "önlerinden, arkalarından.." (A'raf,16-18) gelerek insanoğlunu inkar tuzağına/çukuruna düşürmeye çalıştı. Allah Teâla, bu çetin kavgada "kainatın en şerefli varlığı olan insan"nın lehine sözlü olarak ilahi müdahalede bulundu.

"Evrenin sosyal yaşamı" 1400 yıl önce yapılan son ilahi müdahale ile yeniden dizayn edildi. İlahi iradenin "son seçilmiş öğretici" olarak takdir ettiği Hz.Muhammed(as),yaşadığı zaman diliminde "dünya'da ve âhirette mutlu olmanın" 'yaşanabilir evrensel ilkelerini' öğretti. İnsanlığa,hayatın her karesinden "mutlu yaşam" örnekleri sundu. Bu son müdahale idi artık.Yaratıcı "sözel" anlamda insanlığa müdâhil olmayacaktı. (Ahzab,40)

Sevgili Peygamberimiz(as)den "manevi miras" olarak kalan elmas değerindeki "bilgi ve davranış örnekleri" mü'minler tarafından "yeryüzünde fitne kalmayıncaya.." (Bakara,193) kadar yaşanmaya/yaşatılmaya çalışıldı. Mekke'de "Erkam'ın Evi"nde başlayan bu süreç Medine'de Ashab-ı Suffa ile kurumsallaştı. Hicret öncesinde, Medine'deki "öğretici açığı" gelen talep üzerine Mus'ab b. Umeyr ile kapatıldı. Mescid-i Nebi, Efendimiz(as) tarafından eğitim-öğretim merkezli bir yapıda inşâ edilmişti. "Sosyal hayatın içinden" gençler vardı, Suffa'da.İşte, İslam Medeniyeti'nin taşıyıcıları olacak bu- "öncü nesil" Kutlu Elçi'nin "öğreticiliğinde" eğitildi. 'Zihinsel,duygusal ve davranışsal' olarak eğitimin tüm ögelerini bölmeden / parçalamadan ondan öğrendiler. "Denge" unsuru gözetilerek eğitilen bu nesil, "mutluluk çağı" ile sembolleşti.

Sevgili Peygamberimiz(as), genel anlamda "bütün âlemlere" (Enbiya,107) 'öğreticilik' yapmakla beraber, İlahi İrade, O'ndan yaşadığı toplumu da "temiz kılmasını/temizlemesini" istemişti.Bu amaca yönelik olarak, her bulunduğu ortamı tebliğ mekanı yapan Efendimiz(as), genel tebliğin dışında kurumsal anlamda da Suffa'da özel eğitim yaptı.

O'nun için eğitim, hayatın dışında/hayattan kopuk bir kavram değildi.Hayatın kendisiydi,eğitim. Hira'da "Yaratan Rabb'inin adı ile oku!..."(Alak:1-5) diye başladı ilk "öğrenme" süreci. "İlk öğretmeni" Cibril'di. Önce öğrendi, eve döndü "öğretti". 23 yılda Cibril (as)'den "ayet ayet/sure sure" aldığı mesajı hayatın içine taşıdı. Hem öğrenendi o, hem de öğreten. Bir eli ile Allah'a bağlı, bir eli insanlara dönüktü. Risâlet sürecinde aldığını veriyordu,donuk değildi. Hayatın her anı, bir öğrenme süreciydi. İlahi Öğreti, onun dili ile "hayatı şekillendiriyordu / renklendiriyordu". Çünkü din, 'rafları süsleyen kutsal metin' olmayıp "gönül/iman, akıl/idrak ve amel/davranış" sürecinde hayata yansıyan gerçeklikti.Onların dilini konuşuyordu.(İbrahim,4) Gördüğü ve işittiği "cahili yaşama" dair kötü örneklere müdahale ederdi. Örneğin; şeffaf bir elbise giyen baldızı Esma'yı ve Bilal(ra)'e "Ey Siyah Kadının oğlu!" diye Ebu Zer'i hemen uyarmıştı.

Vahiy ile gelen mesaj, aynı zaman da "ilahi eğitim metodu"nu da öğretiyordu. İslam Medeniyetinin inşâ süreci bu miras üzere devam etti. Peygamberimiz(as)'den sonraki süreçte "Peygamber mirasçısı öğreticiler/alimler/arifler" oluşturdukları "bilgi ve sevgi kümeleri"

ile 'zihinsel,duygusal ve davranışsal' eğitimi devam ettirdiler. İçinde yaşadıkları zamanın kültürel ve mimari kazanımları ile bu geleneği kurumsallaştırdılar. Bu nebevi mirasa sahip çıkıp yaşadıkları topluma ışık tutan/yol gösteren "öğreticiler" oldular. Din, yaşamın içinde kaldığı ve dahî önünde gittiği süreçlerde "mutluluk kaynağı" oldu. Bu zaman periyotlarında yetişen nesiller, ilahi mesajın ışığını hayatın dehlizlerine tuttular, karanlıkları aydınlattılar.

Tıp,astronomi,matematik,mantık.felsefe,ahlak ve daha pek çok alanında yaşadıkları çağa ışık tuttular,medeniyet kurdular. Hayata, "tümel" olarak baktılar,öyle algıladılar. Allah'ın "kelâmi" ayetleri ile "kevni" ayetlerini çarpıştırmadılar.Kaynak/öz aynıydı çünkü. Zamanla batıda oluşun düalist anlayış etkisini İslam toplumunda da gösterdi. Dinin, "aksiyoner" etkisini terk etmesi istendi.Hayat ile dini arası olabildiğince açıldı/açtırıldı. Din ve hayat, ikiazgeçilmez unsurdu. Din insan içindi, insan için vardı. İnsan olmadığında dinin, din olmadığında da insanın varlığı anlamsızdı. Yüce Varlık "kemal" sıfatı gereği "her şeyi eksiksiz yaratmıştı." Tarihi süreçte, "din" hayata rehberlik yapmaktayken, önde giden,ışık iken zamanla "din" hayatın peşinden sürüklenen bir pozisyona düşürüldü. Kimi anlayışlar "iterek" hayatın dışına çıkarırken kimi de "kutsal olan, göğe ait ve yücedir" diyerek hayatın dışına çıkardı. Sonuçta da, aksesuar özelliği olan/vitrinize bir din algısı peydahladı,ortalıkta.

Topluma yön veren "öğreticiler" zamanla, "aydınlatma görevini" ifa etmeyip 'geçmişin, kalıplaşmış tekrarına' başlayınca din sosyal yaşamdan yavaş yavaş çekildi. "Denge"siz beslenenler ve besleyenler "hormonlu" sonuçlara sebep oldular. Aydınlarımız tarafından dile

getirilen "silah,tesbih ve kitap kurbanları" gibi çarpıcı "ifade kalıpları" literatüre girdi.

Çizmeye çalıştığımız bu tarihsel arka plan haritası, "din eğitim ve öğretimini" derinlik boyutu ile anlamamıza bir nebze de olsa katkı sağlayacaktır. Derinlik boyutu kaybolmuş/fark edil(e)memiş din eğitimi, istenen "aksiyoner" sonucu vermeyecektir.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Yaşar Çıraklı - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Memur Postası Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Memur Postası hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Memur Postası editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Memur Postası değil haberi geçen ajanstır.