İnsanların Makam Ve Güçle İmtihanı

İnsanın doğuştan gelen bazı özellikleri vardır ki bu özellikler zaman ve zemine göre pek de değişiklik göstermez. Her dönemde ve her harekette kenetlenme, hareketin yücelmesi için kayıtsız şartsız kendini heba etme, birlik, dayanışma ve tüm bunların sonucu olarak da başarı kaçınılmaz olmuştur. Birlik ve beraberlikle ilgili insani ve İslami referansların tamamında önemli öğretiler vardır. Bu ilkelere ne zaman hakkıyla bağlı kalındıysa insanlar ve savundukları davaları yücelmiş, ne zaman tefrikaya ve sen ben kavgasına düştülerse zelil ve perişan olmuşlardır.

Türkiye’de önemli kurumlar ve hareketler yukarıda belirtilen durumları bizatihi yaşamıştır, yaşamaktadır. Bir dava adamı çıkıyor, adil bir düzenin yeryüzüne hakim olması için bir meşale yakıyor ve bu uğurda ömrünün sonuna kadar pervane oluyor ve kendini davası için feda ediyor. Yakılan meşale, insanların teveccühünü kazanıyor, hareket büyüdükçe hareketin içerisindeki insanların çeşitliliği artıyor ve kendi içerisinde bazı güncellemelerle yeni bir araçla menzile daha hızla ilerlemeye başlıyor.

Fakat tam da burada insanların daha önce millet ve ümmet için istediklerini yavaş yavaş ümmet söylemi altında kendisi ve çevresi için istemeye başladıkları gerçeği ortaya çıkmaktadır. Burada davanın savunucuları arasında tefrika ortaya çıkmaya başlıyor. Muhafazakar kesimin teşkilat ve örgüt anlayışı, kurumların kendi geleneğini oluşturmasını zorlaştırıyor. Aynı davanın farklı çalışma alanlarındaki temsilcileri birbirlerini büyütmek, onura etmek ve desteklemek yerine rakip hatta düşman görmeye başlıyor.

Burada ayrışmanın sebebi güç ve yetki kullanma mücadelesi olarak ifade edilebilir. Artık sadece Türkiye değil özellikle gelişmiş ülkelerde kamu hizmeti veren ve politikaların geliştirilmesinde etkili olan güçler arasında sivil tolum kuruluşları bulunmaktadır. Aynı davanın bürokratik alandaki temsilcileri bulundukları makama gelene kadar ait olduğu tüm STK'ların ve hatırlı kişilerin referansını kullanıyor fakat kamu adına yetki kullanabileceği makama gelince birden devletçi ve statükocu anlayışa bürünüveriyor.

Davanın sosyal, siyasal ve insani tüm alanlarında, karşılıksız olarak her türlü fedakarlığı yapan insanlar kamunun alanına sokulmuyor, yerine göre yetki kullananlar herkesin kendi işini yapması gerektiğini, kamu adına kendilerinin tek söz sahibi olduğunu belirterek, STK’ların bir paydaş olduğu gerçeğini unutuveriyorlar.

Sol ideolojiye sahip kişilerde kendi düşüncelerini her durumda savunacak dernek, vakıf, sendika, spor takımları gibi kuruluşların güçlenmesi ve söz sahibi olması çok önceliklidir. Fakat sağ muhafazakar görüşe sahip insanlarda kendi ihtiyacı olduğu sürece dernekler, vakıflar, sendikalar, meslek kuruluşları önemlidir fakat kendisi o köprüyü geçtikten sonra bu kuruluşlar yersiz, gereksiz, kendi işine bakması gereken, “sizin adınıza zaten biz düşünüyoruz, siz biz ne dersek onu yapın” tarzı kurumlar olarak konumlandırılıyor.

Peki olması gereken nedir? Bir kere kişiler geçicidir kurumlar kalıcıdır. Kişiler kendi konumlarından önce milletin her dönem sesi olan-olacak kurumlarını zayıflatmamalıdır. Her şeyden önce devlet zaten STK’ları paydaş olarak kabul etmekte ve onların fikirlerine sürekli başvurmaktadır. Devlet adına yetki kullanan kişiler bu anlayışı alt kademelerde de uygulamalıdır.

STK’lar ise kamunun her tasarrufuna müdahale etmemeli, kendisinin bir paydaş olduğunu ve kamu adına yetki kullananların işlerini kolaylaştıracak konumda olduklarını kabul etmelidir.

Tarafların tamamı kamu denetimi altında olduğu sürece kamu hizmeti verdiği gerçeği unutulmamalıdır. Kardeşler birbirini güç adına, yetki adına, makam mevki adına yok saymamalıdır. Kamu görevlileri, başkaca emellerini kullandıkları yetki ve tasarrufları ile gerçekleştirme hatasına düşmemelidir. Bu anlayış bir gelenek haline gelirse değişen konjonktüre göre gelen herkes farklı bir mücadeleye girer ve fitne, tefrika, bölünme, tahrik, tahkir gibi kötü kavramlar hayata hakim olur. Kimse kamunun ve kurumların önünde değildir, herkes bulunduğu konumda bir emanet taşımaktadır, günü gelince bu emanet kendisinden alınacaktır.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Hacı Sarı - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Memur Postası Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Memur Postası hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Memur Postası editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Memur Postası değil haberi geçen ajanstır.