
Hacı Sarı
Talepler Yön Değiştirdi, Mana, Maddeye Yenik Düştü
Talepler Yön Değiştirdi, Üç Aylarında öze Dönüş
İki kapılı bir hanın kısa süreli yolcuları olarak sefere devem etmektedir tüm insanlık. Gece
gündüz devam eden bu yolculukta hedefler farklı, yöntemler ayrı; fakat herkesin hep iyiye ve daha
iyiye bir meyil vardır. Hepimiz şikâyette, daha fazlasını istemekte yarış halindeyiz.
Bir sınırı var mıdır bu zirve serüveninin? İnsan, neden asla mutlu olamıyor ve yetinmiyor elde
ettikleriyle, kimse anlamıyor bu durumu. Memurlara yüzde bir zam haberleri binlerce tık alıyor haber
sitelerinde. Büyük müjde haberleri heyecanlandırıyor yürekleri. Emeklilik avantajları coşturuyor
emeklilik bekleyen çalışanları. Enflasyon farkı güldürüyor yüzleri ve hemen hesap makinelerinin
tuşlarına yöneliyor parmaklar.
Sahiden insanları avantajların en hakikisi ile neden buluşturamıyor insanları hayra çağıran
dervişler? Ahmet Yeseviler artık erenlerini harekete geçiremiyor mu? Yunus Emreler “seni hesaba
çeken bir Molla kasım gelir” düsturunu uygulayamıyor mu hayatına? Hacı Bektaşi Veli’nin, eline diline
beline hakim ol, uyarısı kulaklara girmiyor, gönüllere işlemiyor mu?
Kandiller, üç ayları, recep, şaban, ramazan kavramları önemini yitirmekte ve yazın ve basın
dünyasında sıkıcı haberlerden ibaret kalmaktadır. Mutluluğu sadece bu dünyanın hazzı olarak
görmekten vazgeçmek ve asıl mutluluğun peşinden gitmek memurların, işçilerin, emeklilerin kısaca
tüm ahalinin faydasına olacak bir davranış olacaktır.
Şöyle bir düşünelim hep birlikte: Acaba benim on kuşak önceki dedem kimdi, amcalarım,
halalarım, teyzelerim, kuzenlerim kimlerdi? Yaşadığı yerde ve dönemde hangi zenginliklere sahipti?
Yaşadığı topraklarda nice hayaller kurmuş, amaçları uğruna neler yapmış, çocukları için mal mülk
biriktirmenin çarelerini bulmak için hangi yöntemleri uygulamıştı? Bırakın nasıl yaladıklarını insanların
çoğu on kuşak önceki dedesinin kim olduğunu bilmiyor.
Her türlü varlığın peşinden giden günümüz insanları da birkaç kuşak sonra torunları
tarafından tanınmayacak ve unutulup gidecektir. Dünyanın kuralıdır bu. Bir öğretmen, müdür
yardımcısı nöbet ücretini vermediği için kamuya bayrak açıyor ve çocukları tehlikeye atma pahasına
nöbet görevini yerine getirmiyor. Bir doktor zenginliğine zenginlik katma uğruna hastaneyi boykot
ediyor ve hastalara gerekli tedaviyi uygulamıyor. Materyalist dünyada infak, sadaka, yardımlaşma,
vatan borcu, ahde vefa, gibi kavramlar; dolara, avroya, Türk lirasına dönüşmüş vaziyettedir maalesef.
Acep bu gidişin sonu nereye varacak. Para almadan adım atmayan ülkenin vatandaşları mı
olacak gelecek nesil? Alman usulü hakim mi olacak hayatımıza, ve babalar anneler yaşlılıklarını emekli
maaşları karşılığı huzur evlerinde mi geçirecek?
Anadolu insanının erdemi vardı bir zamanlar, yardım edilirdi zorda kalana, elinden tutulurdu
yalda kalanlara, iftar edilirdi tanıdık tanımadık evlerde, kapılar çalınırdı ve kim o sorusuna “tanrı
misafiri” cevabı verilirdi de tereddüt etmeden açılırdı kapı ve buyur edilirdi tanrı misafiri.
Bir zamanlar yolda kalanı arabalara alırdı kardeşleri hem de otostop kelimesi tedavülde
değilken. Komşuda araç varsa gerisi dert değildi, iyi ve kötü haller takılmazdı kafaya. Hastalar ziyaret
edilirdi mahallenin en ücra yerinde bile olsa. Düğünde bayramda insanlar bir araya gelir, hafifletirdi
yükünü düğün sahibinin. Hayırlı olsuna gidilirdi karınca kararınca hediyelerle.
Şimdilerde cenaze acısıyla kıvranan acılı insanlar, bir yandan cenaze evine gelenlerin karnını
doyurma telaşına düşüyor, yakınlarının birini mezarlığa mezar kazmaya gönderirken birini fırına pide
yaptırmaya gönderiyor. İşte varlık içerisinde asıl varlığını kaybeden çağdaş insanımız.
Taleplerin sonu gelmez elbet; fakat talep etmekten de vazgeçecek değil ülkem insanı. Devlet
ne verirse versin mutlu olmayacak memurlar, işçiler, emekliler ve tüm çalışanlar yani hepimiz. Çünkü
on beş bin lira alan da şikâyetçi durumundan, beş yüz lira alan da. Karını beş kat, on kat artıran
sanayici de teşvik diye feryat etmekte, çekini ödeyemeyen garibim bakkal da avazı çıktığı kadar
bağırmakta. Sınırsız hedefleri olan insanlar, sınırlı gelirlerle mutlu olabilirler mi?
Bir noktada dur demenin planları yapılmalı ve zihinlere sadece iki kapılı bir hanın on dakikalık
yolcusu olduğumuz şu dünya kadar uçsuz bucaksız yolun ebedi yolcuları olduğumuz gerçeği
nakşedilmelidir. Biliyorum bu yazı memurun işçinin emeklinin alacağı yüzde birlik zam haberini veren
bir yazı kadar okunmayacak. Fakat Regaip Kandilinin mistik havası içerisinde bizi sigaya çeken bir
molla kasım misali beratımız olsun yazı serüvenimizin. Kandiliniz kutlu olsun Her iki dünyada aziz
olasınız.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.