
Vural Çakır
Yeni Bir Ramazan Olsun…
Yine bir ramazan mı, yeni bir ramazan mı geldi? “Ramazan geldi hoş geldi” derdi eskiler. Mahyalarda “Hoş geldin ya şehr-i ramazan” yazar “şehr” kelimesinin “ay” anlamına geldiğini çoğunluk bil(e)mesede… Ramazan bu senede gerçekten hoş gelebildi mi? Oruç emrinin muhatabı biz mü’minlerden hoşnut kalmakta mıdır, kalabilecek midir? Diğer ifadeyle hoş tutabiliyor muyuz, memnun edebilecek miyiz onbir ayın sultanını. İnsan, hoş tutulduğu, iyi ağırlandığı yere bir daha gelmek ister. Ömrü olanlar için bir yıl sonra yine gelecektir rahmet ayı, ancak rahmet ikliminden payına düşeni alabilecek mi insan?
Tarih boyunca İslam coğrafyasının her tarafında muhtemelen en çok yerine getirilen farz ibadetidir oruç. Ramazan ayının idraki,toplumsal kültürün etkileriyle de şekillenmekte, farklı algılar, kutlamalar, yaklaşımların olduğu görülebilmekte.Farklı değerlendirmelerle bazen iftar sonrası bir eğlenceye dönüştürülüpsazlı sözlü ramazan kutlamaları ortaya çıkmakta, bazen de ironik bir şekilde sahura kadar kahvehanelerde ramazan geleneği(!) olarak tombala çekilebilmekte. Eğlence mekanları gün boyu açık ta olsa, bazıları oruç tutanlara ayıp olmasın diye camlarını kağıtla kapatmakta, oruç tutamayanların bir kısmı saygı kâbilinden oruçluların yanında yiyip içmemekte, bazıları da böyle bir duyarlılığa gerek görmeyerek hayatına devam etmekte. Bu anlayışlar ramazanın farklı tezahürleri olarak devam edip girmekte.
Başka zamanlarda hiç gündeme gelmeyen dini konular ramazanda ısıtılıp medya aracılığı ile servis edilmekte,en marjinal fikirleri ortaya atanlar doğal olarak daha fazla konuşulmakta. Az sayıda insan da olsa yaşadıkları dînî hayatın doğruluğu konusunda şüphelenmekte.Temizlik maddesi gibi alternatif diye sunulanve vakit olarak birbirini tutmayan imsakiyeler de cabası. Bu ve benzeri tutumlar ramazan algısının farklılığını ya da yetersizliğini göstermesi açısından önemli. Bununla birlikte ramazan, Müslümanların çoğunlukta yaşadığı bölgelerde bir farklılık ve farkındalık oluşturabilmekte.
Ramazan,oruç tutan, tut(a)mayan Müslümanların çoğunu şu ya da bu şekilde etkilemekte. Kimileri oruç tuttuğu belli olsun diye çabalarken, bazıları tut(a)mamanın sıkıntısını hissetmekte. Halbuki oruç bir iş yapılarak değil, yapılmayarak ifa edilen bir ibadet. Namaz kılan birini gören herkes ibadet ettiğini anlar, ancak sokakta yürüyen birinin oruçlu olduğunu anlamak mümkün değil. Zorunlulukla ya da özel bir çabayla oruçlu olduğunu ima etmez ise, oruç sıfır riya ile yapılan tek ibadet. Helâl olanlardan bile yararlanmayarak söz dinleyen bir kul olmanınhazzının yaşandığıve mükafatının yalnızca Allah’tan beklendiği, müstesna zaman dilimi.
Bu riyasızlığa riayet eden insan,oruç incinmesin diye kendisine, çevresine, hasılı bütün yaratılmışlara daha da dikkatli ve naif davranmalı, davranabilmeli. Elbette ramazan dışında alabildiğine ölçüsüz olabileceği anlamına gelmez bu. Diğer zamanlar taştan tespih yapan bir usta ise, oruçluyken, ifadelerine ve davranışlarına da oruç tutturup, elmas işleyen bir sarraf gibi hassas ve dikkatli olabilmeli ki, zamanı ve mekanı yaratanın işaret ettiğikıymetli vakitleri barındıran ramazanı hoş tutabilsin.Mesela teravih ile süslesin akşamlarını; fazladan iki komşuya daha “nasılsın? desin; çocukları, hane halkı da unutamayacakları bir rahmet ayı yaşasın yapılacak ufak dokunuşlarla; hatırlarda iftar öncesi gerilen sinirler, asık suratlar değil, sabırlar, tebessüm eden çehreler kalsın.
Orucu bozan /bozmayan davranışlar hakkında oruçla ilgilenen herkesin aşağı yukarı bir fikri var. Ama imanı bozan, orucun ayarını düşüren, kalibresine zarar veren düşünce ve davranışlar hakkında aynı duyarlılık gözlenemiyor. Oruç yeme içme ve benzeri bedensel ihtiyaçlara sınır getirmez sadece. Bahanesi oruç gösterilen sinire de sınır getirir, getirmelidir.İftar yaklaştıkça evlerde “aman babanıza bir şey demeyin, bugün sigara içemedi ya onun için çok asabi” denilen mü’minler bilmezler mi ki,Rasul (sav)in: “Oruç tutan öyle insanlar vardır ki kârları sadece açlık ve susuzluk çekmektir”buyurduğunu.Ve yine oruçlu ile ilgili şu tavsiyesini: “… Sakın oruçluyken cahillik edip kötü söz söylemeyin. Birisi size sataşacak ya da sizinle kavgaya tutuşacak olursa ‘ben oruçluyum’ desin”. Tabiki bu tavsiye oruç dışında kavgaya hazırız anlamına gelmez. Oruç tahammül değil sabırdır. Tahammül çekilen ıstırabın bitmesini beklemektir; sabır ise, bir mükafata ulaşmak için gereğini yerine getirmektir.
Orucu bahane ederek yaptığı işi, mesaisini ihmal edip aksatanların; orucu hurmayla mı, suyla mı,tuzla mı, açmak daha sevaptır tartışmaları anlamsız. Bizim ibadetimize ihtiyacı olmayan Allah’ın emrini yerine getirirken, bizim mesaimize ve maharetimize ihtiyacı olan Allah’ın kullarının işlerini aksatmak hakça bir davranış değil. Yetki sahibi olanların yaptıkları yanlışları bildikleri halde, kendilerini temize çıkarma adına uydurdukları bahanelerle insanları aldatmaya kalkmaları beyhude bir çaba.Kendisini anlatırken rakip gördüklerine hakaret, iftira hiç de bağdaşmıyor rahmet ayı iklimine. Hele de bunları yapanlar toplumda örnek ve önder olma iddiasındaysalar. Rahmet ayı, insanın gözünün içine bakılarak ve bilerek yapılan bu kul hakkı ihlallerini bağışlama alanına dahil etmiyor.İlahî huzurda inkarı da mümkün değil.Çünkü her alınan nefes kayıt altında.
Evet, kuşkusuz Ramazan çok büyük fırsatlar getirmiştir inananlara. İçinde Kur’an ifadesiyle bin aydan daha hayırlı bir geceyi barındırır. Açlığın tadını çıkarmak için bir fırsattır, susadığımızda yüreğimizin serinlediğini hissedebilmektir, açlığımızla açgözlülüğümüzü doyurabilmedeki lezzettir oruç. Bireysel ve toplumsal rahatsızlıklarımızı tedavi eder, hırsızlara, arsızlara bile tesir ettiği, onları bile insafa getirdiğini biliyoruz orucun. Dünyada açlık ya da yoksulluk sınırında yaşayan milyonlarca insanla, Allah’ın verdiği mükafatı kullanarak duygudaşlık kurma fırsatıdır.
Ramazan ve oruç, uygulana gelen ve abartmaya başladığımız bazı alışkanlıklarımızı da düzeltmemize vesile olurinşallah, olmalı. Bir kişi için yapılan hazırlıkla beş kişinin doyabileceği, prestij hedeflive riya kokan iftar niyetine kurulan israf sofralarının riyasız ibadete yakışmadığını anlama fırsatı vermeli mesela. İftar sofralarını, İslam’ı yok etmek için yarışan emperyal içeceklerin, hurma zemzem gibi süslemesi hoş görülmemeli. İftarlarımızın sponsorları Müslümanların katilleri olmamalı.
Her insanın kendi sofrasından artanla, kaç fakirin doyabileceğini, çöpten ekmek toplamaya çalışan ama çoğu zaman onuda bulamayaninsanlıkta kardeş olduklarınıanlayabilmesine vesile olmalı. “Kendisi tok iken komşusu aç yatan bizden değildir” emri gereği sadece kapı komşumuzdan değil, çığlığı kulaklarımıza ulaşan dünyanın öbür ucundaki komşulara da elini uzatabilmeli. Çünkü komşulukta aradaki mesafe değil, ulaşılabilir durumda olmaktır ölçü.İhtiyaç sahiplerine verilmesi gereken fitrelerimizin ölçüsü de ilan edilen en alt sınır değil, kendi soframız olabilmeli ki, cimriliğimizin ölümü bizim bayramımız olsun.
Yakın aile paylaşımları hoşgörülebilse de, iftar sofralarının besmeleleri ve duaları yerine çekilen selfilerin, “bakın biz ne yemekler yedik, sizde ne var ne yok, hem de hep beraber oruçluyduk…” dercesine tanıdık-tanımadık, aç-tok bir çok insanla sosyal medyada paylaşılıp, aldığı beğeni oranına göre kendisine ve iftarına değer biçen bir mü’minin durumu hiçte riyasız bir ibadetin yerine getirilmesine yuğun düşmüyor. Allah’ın nimetlerini muhtaç olanlarla paylaşmak yerine, sahip olunan nimetlerin fotoğraflarının paylaşılması, merhamet ayında rahmet bekleyen kurak gönülleri serinletmiyor.
İftar öncesi fırından sıcak pide alınca,kenarda gözlerinin içine bakan Ebu Hureyre’nin gözdesi olan kediler de görmezden gelinmemeli. Sadece onlar değil, Ebabil kuşlarını temsil eden bütün kuşları, yiyecek beklediği aşikar olan bütün yaratılmışları da unutmamalı, onlara verdiklerini de merhametin bir tecellisi görebilmeli insan.
Çünkü bizim inancımızda merhamet, bütün yaratılmışları kapsar. Rasulullah (sav)nin ifadesiyle “merhamet etmeyene merhamet edilmez”. Diğer bir ifadeyle merhametelayık olmayı, merhamet etme şartına bağlamıştır İslam. Merhametle acımak aynı duyguları barındırmaz. Acımak,lütufkarlık barındırır, yukarıdan bakış, “ben” duygusu, ben daha üstteyim, sen alttasın, sana acıyorum demektir bir bakıma. Ancak merhamet acıma duygusundan çok, paylaşma, empati, hatta diğergâmlıkduygularını barındırır. İslam’a göre merhamet biri etken, diğeri edilgen iki kişi arasındaki bir ilişki değildir. Allah’ın merhamet lütfundan payına düşeni yerine getirerek karşılıklı olarak kazanmayı barındırır.
Çünkü acıma duygusunu insani ölçekte düşündüğümüzde küçümseme, yardım etmesi durumunda iltifat bekleme, minnet duyulma, kendi sahip olduğunu verdiğini düşündüğünden, lütfetme duygularını da barındıra bilir. İnsan, acıdığına maddi olarak yardım eder, ihtiyaçlarını giderir, karnını doyurur ama onunla paylaşmaz. Acıdığı insanı insanî niteliklerde kendisine eşit görmez. Artık kullanmadığı ve kullanmayacağı yitecekleri, eşyayı elden çıkarmanın bir yoludur bazıları için yardıma muhtaçlar. Bu anlayışta olanlar mekanını, evini mahallesini aracını, hatta memleketini ayrı tutmaya özen gösterir. Buna belki “Batı tipi merhamet” diyebiliriz. Hatta yardımın sebebi kendilerinden uzak tutmayı sağlamaya yöneliktir dersek de yanlış olmaz. Bugün dünyanın bir çok yerinde görülen manzara budur. İnsan ancak gördüğünde acır, ancak hissettiğinde merhametli olur. Tam da ramazana yakışır bir mü’min tavrıdır merhamet.
Ve bayram… Bayramı hak etmek gerekir. Bayramda, bizim bayram etmemiz kadar, kaç kişiye daha bayram ettirebildiğimiz önemli. Ramazanın gelmesiyle hemen kaç gün bayram tatili olduğuna odaklanmak bayramı hak etmek değil. Hak edilmiş bir bayramı idrak edebilmek hedef olmalı. Oruç ayı sonundaki bayramın şeker mi, ramazan mı olduğu doğrudan idrakimizle ilgili. Oruçtan aklımızda kalan yediğimiz içtiğimiz ise şeker bayramını; planladığımız tatil ise tatil bayramını; gösterdiğimiz sabır, tevekkül, açlığın tadını çıkarmak, ibadetten duyulan huzur, başkalarının hayatına yaptığımız olumlu katkı aile büyüklerini ziyaret gibi olgular ise Ramazan Bayramını idrak ediyoruz demektir.
Yine bir ramazan değil, yeni bir ramazan, ve İnşallah yeni bir bayram… hep birlikte…huzur içinde…
Vural ÇAKIR
vuralcakir52@gmail.com
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.